
Düşüncelerimizden ayrışmak, düşüncelerimize körü körüne inanmamak, çevreye verdiğimiz tepkileri otomatik olmaktan çıkarır. Düşüncelerimize inanmak yerine, akılcı ve gerçekçi olup olmadıklarına göre değerlendirmeyi öğrenmek bize vereceğimiz tepkiyi düzenleyebileceğimiz bir imkan sağlar. Örneğin bir çatışma durumunda aklımıza gelen “beni önemsemiyor, beni üzüyor” gibi kişiselleştiren düşüncelere inanmak, öfke, hayal kırıklığı, değersizlik gibi duyguları harekete geçirebilir. Öfke ve hayal kırıklığı içinde vereceğimiz tepkisel otomatik davranış durumu daha da zorlaştırabilir. Oysa bu düşüncelere inanmak ve bu doğrultuda davranmak yerine durup durumu başka bir açıdan değerlendirmek, aynı duruma farklı bir açıdan bakarak, kendim için daha iyi olacak tepkiler verebilir miyim? gibi sorularla kendini gözlemek bize tepkilerimizi yönetebilecek sakin bir alan sağlar. Böylece iç dünyamızda keskin duygusal dalgalar oluşturmadan iç dengemizi sağlarız, bu sayede ruhsal iyiliğimizi artırabiliriz. Bu iç denge iş, özel ve sosyal yaşamda hayat kalitemizi artırdığı gibi, ruhsal bağışıklığımızı artırır. Ruhsal bağışıklığımız artarsa fiziksel bağışıklığımız da artar.
Düşüncelerimize körü körüne inanmak yerine onları ayıklamak ve düzenlemek bütünsel bir iyilik halini sağlamak için önemli bir araçtır.