Gündelik hayatta”elini eteğini çekmek” deyimini kullanırız ve kimi zaman bu durumu yaşarız. Bu ifade, genellikle bizim için zorlayıcı olan bir durumdan tamamen vazgeçmeyi, kendini geri çekmeyi ve mücadeleyi bırakmayı ifade eder. Peki, bu deyim psikolojik açıdan ne anlama geliyor olabilir? Elini eteğini çekmek öğrenilmiş çaresizlik döngüsünü ifade ediyor olabilir mi?
Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin kendisi için zorlayıcı veya yıkıcı bir durum karşısında o durumu değiştirmek için gösterdiği çabaların tamamen sonuçsuz kalması nedeniyle durumu değiştirmek için mücadele etmekten vazgeçmesini ifade eder. Öğrenilmiş çaresizlikte kişi, kendisi için zorlayıcı durum devam etmesine rağmen mücadeleyi bırakmıştır. Zihin, çözüm bulmaya, durumu değiştirmeye yönelik davranışlarının sonuç vermeyeceğini öğrenmiş, oluşan bu inancın doğurduğu çaresizlik duygusuyla zorlayıcı durumu değiştirecek şeklide davranmaktan vazgeçmiştir.
Öğrenilmiş çaresizlik, 1960’larda Martin Seligman tarafından yapılan bir deneyle ortaya konmuş bir psikolojik kavramdır. Bu deneyde köpekler, kaçış imkanı olmayan bir kafese konmuş ve hafif elektrik şoklarına maruz bırakılmıştı. Bir süre sonra, bu köpekler kaçış imkanı olan bir kafese alındıklarında bile, elektrik şokundan kaçmaya çalışmadılar. Çünkü önceki deneyimlerinden, kaçışın imkansız olduğunu öğrenmişlerdi. Yani kendilerini acıdan kurtaracak çabadan “elini eteğini çekmişlerdi”. Öğrenilmiş çaresizlik, insanlar için de farklı işlemez. İş hayatında sürekli başarısız olan bir girişimci, aile hayatında sorunlarını çözemeyen bir eş veya okulda notlarını bir türlü yükseltemeyen bir öğrenci, bir süre sonra denemeyi, çaba göstermeyi bırakabilir.
Elini eteğini çekme tutumu, kişinin ” Kimse beni sevmiyor,” “Ne işe başlasam batırıyorum,”, “Şanssızım ve hayatımda hiç bir şey iyi gitmeyecek”, “”Ne yapsam olmayacak, hiç bir şeyi değiştiremem” gibi genellemeler yapan bilişsel hatalar ve işlevsiz inançların ve bu gibi inançların doğurduğu çaresizlik, umutsuzluk, yetersizlik gibi duyguların sonucunda ortaya çıkabilir. Bu tür bir düşünce örüntüsü, karşımıza çıkan zorlayıcı durumlar karşısında kendimizi çaresiz ve umutsuz hissetmemize yol açar. Bu duygular, zorlayıcı durumla mücadele etmek için gereken motivasyonu yok eder. Dahası durumu akılcı ve çözüm odaklı değerlendirmemize de engel olur. Bu zihinsel süreç, “durumdan elimizi eteğimizi çekmemize” neden olabilir. İş ve hayatı, gündelik insan ilişkileri ve romantik ilişkilerde bizim için ruhsal olarak zorlayıcı, kimi zaman yıkıcı bir durumdan elini eteğini çekmek, soruların daha da artmasına, kemikleşmesine ve sürekli hale gelmesine yol açarak ruhsal iyiliğimizi ve yaşam kalitemizi ciddi şekilde bozabilir. Kendimizi, değiştiremediğimiz ve bize ruhsal olarak zarar veren veya yıpratan bir sürecin içinde sürüklenirken bulabiliriz. Elini eteğini çekmiş olmanın hayatımıza getirdiği bu sonuç, dış dünyadaki koşulların yarattığı olumsuz etkilerden çok, olumsuz durum karşısında motivasyonsuz, çaresiz ve umutsuz hissederek, kendi iyiliğimiz için irade ortaya koymamıza engel olan iç dünyamızdaki işlevsiz düşünce ve duygularımızdan kaynaklanır.
Ez cümle, “elini eteğini çekmek”, çoğu zaman öğrenilmiş çaresizliğin dışa vurumu olan bir tutumdur.Kişi elini eteğini çektiğinde, etrafındaki kendisi için zorlayıcı durumu değiştirebilecek olanakları değerlendiremez , çoğu zaman fark edemez. Çaresizlik ve umutsuzluk duygularıyla, ihtiyaç duyduğu motivasyonu ve enerjiyi bulamaz. Bu durum, kişinin kendini gerçekleştirmesini engelleyebilir veya çok aşağı çeker çünkü sosyal ilişkilerinde, iş ve özel hayatında kayıplara neden olabilir. Bu durum sürekli ve şiddetli olursa, başka faktörlerle de birleşirse depresyon gibi ruhsal sorunlara yol açabilir veya zemin hazırlayabilir.
Peki eğer kendimizi elimizi eteğimizi çekmiş, bizi zorlayan, acı veren, ruhsal iyiliğimizi bozan bir durumun içinde sürükleniyor halde bulduysak bununla nasıl beş edebiliriz?
Öğrenilmiş çaresizlik değişebilir. Bunun ilk adımı, her ruhsal zorlanma durumunda olduğu gibi “farkındalık”tır. Yaşadığımız durumun ruhsal olarak iyiliğimizi bozduğunu, bizi duygusal olarak zorladığını, hayatımızın kalitesini düşürdüğünü, ulaşabileceğimiz hedeflerden geri kalmamıza yol açtığını fark etmek, tespit etmek, ve tam burada bir durup kendimize dışardan bir gözlemci gibi bakmak farkındalığı sağlar. Kendimizin karşısına geçip, “bana ne oluyor”, “ben ne yaşıyorum?” sorularıyla kendimizle ilişki kurmak, otomatik bir düzende sürüp giden öğrenilmiş çaresizlik tutumunu dışardan bir göz gibi kendimize göstermemizi sağlayabilir.
Bu farkındalığı sağlayarak, kendimizi gözleyen konuma geçince, hayatımıza zarar veren bir durumu değiştirmek için irade ortaya koymamıza engel olan iç dünyamızdaki işlevsiz düşünce ve duygularımızı saptayıp yeniden yapılandırmak otomatik döngüyü kırmak ve değişimi sağlamak mümkün hale gelir. Çünkü bize hayatımızda tıkanma yaratan elini eteğini çekme tutumunun yarattığı otomatik döngüden ayrışarak, bu döngüyü analiz etme ve müdahale etme imkanı veren bir alan açar. Böylece, öğrenilmiş olumsuz deneyimler, çaresizliğe, vazgeçişe ve kayıplara değil, alternatif yeni yollar oluşturarak güvenle denemekten kaçınmayan ve keşfederek ilerleyen bir yaşam hikayesine dönüşebilir. Çoğu zaman bunun için bir psikoterapistten destek almak gerekir. Psikoterapi çalışması, başka bir çok işlevsiz döngüyü olduğu gibi öğrenilmiş çaresizlik döngüsünü de değiştirerek ruhsal iyiliğimize, sağlığımıza ve hayat kalitemize katkıda bulunur.