
Psikoterapist Nicole Le Pera, evlilikle ilgili şu tespitlerde bulunuyor:
“Evlilikte verilen söz, her zaman mutlu olacağınıza dair verilen bir söz değildir, evlilikte verilen söz bir kişiyle bir çok kez kopup bağlanarak güven oluşturmanın sözüdür” .
Şöyle devam ediyor LePera;
“Evlilik, aslında kişisel gelişimde bir ustalık sınıfıdır. Oysa bir çoğumuz evliliğin bir peri masalı olacağına, bizi her zaman mutlu edeceğine veya her zaman birbirimizle bağlı kalacağımıza inanmaya şartlanırız. Bizi hayal kırıklığına uğratan, evlilik değil evlilikle ilgili bu gerçekçi olmayan beklentilerdir.
Evlilik, yaşadığımız en yakın ilişki olarak doğası gereği bizi eski yaralarımızla, güvensizliklerimizle, başkalarının görmesinden hoşlanmadığımız yanlarımızla yüzleştirir. Bu bizim için kolayca incinebilir hassas bir durum yaratır ve çoğu zaman zordur.
Evlilik sürecinde kopma ve onarılma anları vardır, inanılmaz uzak hissettiğimiz zamanlar ve inanılmaz bağlı hissettiğimiz zamanlar vardır. Bir peri masalı yaşamıyoruzdur, çalışmaya emek vermeye ihtiyaç vardır.
Sağlıklı bir evliliğin verdiği tatmin duygusu “güven” oluşmasından gelir. Bu güven partnerinizi dinlemek, bize itibar zedeleyici gelen zorlu konuşmalar yapabilmek ve birbirinizin içindeki gölgeleri gördüğünüz, yine de olumlu yönde irade gösterdiğiniz, ve tekrar ve tekrar bağışlayabildiğiniz bir insancıllığa sahip olmakla gelir.”
Benim görüşüme göre, New York ‘lu Le Pera dünyanın öbür ucunda, Cengiz Aytmatov’un Selvi Boylum Al Yazmalım romanındaki kült repliği; “Sevgi emektir” i profesyonel bir dille özetliyor bu ifadelerinde.
Onun bıraktığı yerden devam edersek; Evlilik ve ilişkilerde, elbette şiddet ve suiistimal gibi insanlık suçları dışında, yaşanan zorluklarda, dikkatimizi partnerde ve onun “bizim peri masalımızı sabote etmek için yaptıklarında” değil, kendi hikayemizde tutarsak kendimizi ve yaşadığımız duyguları anlayabiliriz. Duygularımızı yönetebildiğimiz stabil bir zeminde durup, tetiklenen yaralar, gölgeler ve güvensizliklerde bizi neyin koparıp neyin bağladığını gözleyebilir ve anlayabiliriz. Böylece, evlilik bir peri masalı ve “sonsuza dek mutlu”miti yerine emek verdiğimiz, üzerinde çalıştığımız, kendimizi ve partnerimizi gerçekçi bir şeklide keşfederek beraberce değişmeye yürüdüğümüz bir yolculuğa dönüşür.
Evlilik ve ilişkilerden zamanında karşılanmamış duygusal ihtiyaçların telaficisi, içimizdeki mayınların temizleyicisi olmasını beklemek hayal kırıklığı ve öfke doğurur çoğu zaman. Çünkü telafi edilmesi gerekeni kucaklayacak ve değiştirecek olan, içimizdeki mayınları temizleyecek olan asıl kişi kendimiziz.
Evlilik ve ilişkiler, iki olgunlaşma bilincinde olan yetişkinin dünyanın zorlayıcı ataklarına karşı sırt sırta vererek, birlikte dayanışma gösteren bir takım olmaya verilen emekle güvenli olur. Bitmeyen bir merak ve heyecanla dünyayı birlikte keşfederek dünyasını büyüten, zenginleştiren bir takım olunduğunda “sonsuza kadar mutlu” hikayesine yaklaşabilir. Bunun için, dayanışma gösterecek bir güven ilişkisini kuracak emek ve çalışma; daha büyük ve çeşitli bir dünya keşfetmenin peşinden koşan merak ve azim gerekir, bizi mutlu edecek mucizevi bir “ruh eşi” değil.