
“Kafayı değiştirmek” ifadesi, gündelik hayatta çoğu zaman “önce kafayı değiştirmen lazım”, “ bu kafayı değiştirmek lazım” gibi bazen imalı bazen mizahi bir öneri niteliğinde kullanılır. Kafayı değiştirmek, genellikle bir konuya bakış açısını değiştirmek, bir konudaki fikrini değiştirmek anlamında bir ifadedir.
Oysa psikoterapi pratiği açısından bakıldığında bu ifade, ister bir psikopatolojinin tedavisi için olsun, isterse tanısız danışanlarla yapılan psikoterapi çalışmalarında olsun psikoterapi çalışmasının nihai hedefini ifade eder. Özellikle de BDT (Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler)’de, BDT uygulamalarının en önemli ve sonuca ulaştırıcı tekniklerinden biri olan “bilişsel yeniden yapılandırma” tam da kafayı değiştirmeye karşılık gelir. Bilişsel terapi çalışmalarında, kişinin işlevsiz düşüncelerini ve düşünce örüntülerini, davranışlarını ve tutumlarını tespit etmesi ve bunları ruhsal iyiliğine hizmet edecek şeklide yeniden yapılandırması; yani “kafayı değiştirmesi” hedeflenir.
Bilişsel kurama göre, yaşanan olaylar ve durumların bireylerde oluşturdukları ruhsal etkiyi ve verecekleri davranış cevabını belirleyen, olaylar ve durumların kendisi değil onların kişinin zihninde hangi düşüncelerle nasıl yorumlandığıdır. Düşünceler duyguları, duygular da davranışları harekete geçirerek kişinin olay/duruma nasıl bir tepki vereceğini belirler. Bu süreç çoğu zaman, çok az farkında olduğumuz, zihnimizde hızla ve otomatik olarak akan bir süreçtir.
İşte “kafayı değiştirmek” bu noktada devreye girer: Kişi, otomatik düşüncelerinin farkına varmayı öğrenir. Tepki vermeden önce, otomatik düşüncelerin çok kısa ve hızla akmaya eğilimli olduğu bir aralıkta durmayı, otomatik düşünceleri gözleyip fark etmeyi ve onları daha gerçekçi, akılcı ve işlevsel düşüncelerle değiştirmeyi öğrenir. BDT, bu dönüşümü sağlamak için yapılandırılmış teknikler sunar.
Bu teknikler sayesinde düşüncenin içeriğini değiştirmek mümkün hale gelir. Katı, sorgusuz sualsiz kabul edilmek üzere çoğu zaman geçmiş olumsuz deneyimlerin arşivinden çıkıp gelen otomatik düşünceler yerine; daha dengeli, esnek, şimdi ve bugüne ait kanıtlarla akılcı değerlendirmeler yapan, dahası kendine karşı hakkaniyetli ve şefkatli düşüncelerden oluşan alternatif bir “zihin/kafa” oluşturulur. Böylece başka bir olasılıkla ilerlemek mümkün olur. Bu, katı ve sorgulamadan aklımızdaki bir düşünceyi kabul etmek değil, bir çok olasılığın mümkün olabileceği “esnek” bir değerlendirme yapmak demektir.
O halde kafayı değiştirmek, yüzeysel bir şekilde “pozitif düşünce dayatması” yapmaz, kişiye aynı durumu farklı olasılıklarla değerlendirebilmeyi, farklı olasılıklar arasında düşünsel olarak geçiş yapabilmeyi mümkün hale getiren zihinsel esneklik sağlar. Zihinsel esneklik, kaygı, öfke, çaresizlik gibi bir çok zorlayıcı duygularımızı düzenleyebilmenin ve ruhsal dayanıklılığımızı artırmanın en önemli koşullarından biridir. Değişen kafa, artık zihinsel esneklikle çalışır. Bu nedenle kafayı değiştirmek ruhsal dayanıklılığı ve iyiliği sağlar.
Gündelik hayatta bazen “kafayı değiştirmek” ifadesi alaycı bir tavsiye gibi kullanılsa da, psikoterapötik açıdan bu, kişinin ruhsal sağlığına yatırım yapmasının bir göstergesidir. Düşüncelerini gözleyerek inceleyebilen, onları esnek bir şeklide yeniden yapılandırabilen birey; hem iç dünyasında kendisiyle hem de dış dünyada çevresiyle ilişkilerinde daha dengeli, üretken, paylaşımcı, doyumlu olabilir. Bu da kişinin ruhsal iyiliğini sağlar ve ruhsal olarak sağlıklı olması anlamına gelir.
O halde, psikoterapi açısından bakıldığında kafayı değiştirmek, bir değişim ve dönüşüm cesareti ve ruhsal iyiliğe yolculuktur. Bu yolculukta birey, kendiyle ve çevresiyle kurduğu ilişkileri anlamayı; otomatik düşünceleriyle katı bir şeklide yönlendirilmek yerine onları şekillendirmeyi ve yapılandırmayı öğrenir.”Kafayı değiştirmek” bu bağlamda, gelişmenin ve ruhsal ilerlemenin bir ifadesidir.