Amerikan Psikoloji Birliği’nin “Psychology of Men & Masculinities (Erkek ve erkeklik psikolojisi)” adlı çevrim içi akademik platformunda yayınlanan bir çalışmada yer alan bir kavram, son günlerde gündemde. Bu kavram “Erkek dadılığı (mankeeping)”. Bu kavramı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın ve erkeğin ruhsal iyiliğine ve yaşam kalitesine olan etkilerini bilimsel bir yaklaşımla ortaya koyması bakımından çok değerli
Düşüncelerimizden ayrışmak, düşüncelerimize körü körüne inanmamak, çevreye verdiğimiz tepkileri otomatik olmaktan çıkarır. Düşüncelerimize inanmak yerine, akılcı ve gerçekçi olup olmadıklarına göre değerlendirmeyi öğrenmek bize vereceğimiz tepkiyi düzenleyebileceğimiz bir imkan sağlar. Örneğin bir çatışma durumunda aklımıza gelen “beni önemsemiyor, beni üzüyor” gibi kişiselleştiren düşüncelere inanmak, öfke, hayal kırıklığı, değersizlik gibi duyguları harekete geçirebilir. Öfke ve hayal
Halk arasında sıkça kullandığımız “kestirip atmak” tabiri, bir sorunu, ilişkiyi veya durumu radikal bir şekilde sonlandırma tutumunu ifade eder. Kestirip atmak, çoğu zaman bizi duygusal olarak tetikleyen durum üzerinde yeterince değerlendirme yapmadan verdiğimiz otomatik bir tepkidir. Kestirip atmadan önce, kestirip attığımız durumla ilgili beklentilerimizi, ihtiyaçlarımızı, tercihlerimizi yeterince değerlendirmemiş olduğumuz için, kestirip atma tutumu bize genellikle
Stanford Üniversitesi tarafından, yapay zekanın ruh sağlığı alanında kullanılmasının tehlikelerine dikkat çeken bir araştırma yayınlandı. Son zamanlarda klinik pratiğimde giderek artan sayıda danışanımın ruhsal sorunlar, romantik ilişkiler, iş sorunları, insan ilişkileri gibi konularda yaşadıkları olumsuz olayların yarattığı ruhsal zorlanma ve çözüm yollarıyla ilgili yapay zekaya “danıştıklarına”, yapay zekadan psikolojik yardım almaya yöneldiklerine tanık oluyorum. Özellikle
Çocuklar sıklıkla, çocuk gibi davranan yetişkinler tarafından, çocuk gibi davrandıkları için cezalandırılırlar. Büyümek için hala ne kadar yolumuz olduğunu bize gösteren hiçbir şey, ebeveynlik kadar etkili değildir. Çocuklardan duygusal denetim bekleriz — ama biz bağırır, utandırır ve kapıları çarparız. Olgunluk talep ederiz — ama biz tepki gösteririz. İşbirliği isteriz — ama bağ kurmaya fırsat vermeden
“Kafayı değiştirmek” ifadesi, gündelik hayatta çoğu zaman “önce kafayı değiştirmen lazım”, “ bu kafayı değiştirmek lazım” gibi bazen imalı bazen mizahi bir öneri niteliğinde kullanılır. Kafayı değiştirmek, genellikle bir konuya bakış açısını değiştirmek, bir konudaki fikrini değiştirmek anlamında bir ifadedir. Oysa psikoterapi pratiği açısından bakıldığında bu ifade, ister bir psikopatolojinin tedavisi için olsun, isterse tanısız
Çocukların ekranda çok fazla zaman geçirmesi günümüzde ailelerin başa çıkmakta en çok zorlandığı sorunlarından biri. Dijital çağda ebeveynlik yaparken en başta gelen zorluklardan biri çocukların ekran kullanmasını düzenlemektir tespiti hiç de yanlış olmaz. Bu konuda kendi klinik pratiğimdeki bakış açımı ve terapötik yaklaşımımı destekleyen çok önemli bir bilimsel çalışma makalesiyle karşılaşmak beni çok heyecanlandırdı, yüreklendirdi
Günlük hayatta kullandığımız bazı ifadeler, küçük bir detay gibi görünse de yarattığı ruhsal zorlanma etkisi büyük olan işlevsiz düşünce tarzlarının göstergesi olabilirler. Kullandığımız dil, zihnimizin bir çıktısı olduğu için, gündelik hayatta kullandığımız ifadelerimiz aslında farkında olmadığımız ama ruhsal olarak bizi çok zorlayan ve hayat kalitemizi bozan tutumların ipuçlarını veriyor olabilir. Örneğin gündelik hayatta sık karşılaştığımız
“Yapay zekadaki hızlı gelişmelere baktığımda, şu anda bilinçli yeni bir tür yaratma sürecinde olduğumuza dair kişisel bir inanca vardım.” Steven C. Hayes, PhD Günümüzde Bilişsel Davranışçı Psikoterapilerin en önemli ve etkili dallarından biri olan “Kabul Kararlılık Terapileri” nin dünyadaki öncü isimlerinde olan Steven Hayes’in yapay zeka ile ilgili bu değerlendirmesi bana çok etkileyici geldi. Bir
Şizofreni, halen toplumda en çok yanlış anlaşılan ve damgalanan ruhsal hastalıklardan biridir. 24 Mayıs Dünya Şizofreni Farkındalık Günü bize bu hastalıkla mücadele eden bireylerin seslerine kulak vermek, onları yanlış bilgilere dayalı klişe inançlarla yargılamadan anlamanın önemini vurgulamak için bir fırsat sunuyor. Şizofreni, bireyin duygu, düşünce ve algısını, davranışlarını ve bilişsel işlevlerini etkileyen bir beyin hastalığıdır.