
Çocukların ekranda çok fazla zaman geçirmesi günümüzde ailelerin başa çıkmakta en çok zorlandığı sorunlarından biri. Dijital çağda ebeveynlik yaparken en başta gelen zorluklardan biri çocukların ekran kullanmasını düzenlemektir tespiti hiç de yanlış olmaz. Bu konuda kendi klinik pratiğimdeki bakış açımı ve terapötik yaklaşımımı destekleyen çok önemli bir bilimsel çalışma makalesiyle karşılaşmak beni çok heyecanlandırdı, yüreklendirdi ve bana yol gösterdi. Hem bu makaleyi, hem de bu makale sayesinde tekrar gözden geçirdiğim yol gösterici noktaları paylaşmak isterim.
Benim bu makaleyi okumadan önce hem anne olarak birincil deneyimimde, hem de psikiyatrist ve psikoterapist olarak profesyonel alanımda; çocukların ekran kullanımının yönetilmesi ile ilgili yaklaşımım ve rehberliğim şöyleydi: Katı ve iletişimsiz bir şekilde, doğru-yanlış meselesine hapsedilmiş bir tutumla çocuğu kontrol etmek, eleştirmek, kural, yasak ve yaptırımlar koymak yerine; onunla ekran kullanımını konuşmak ve iletişim içinde beraberce bu konuyu masaya yatırmak. Konuyu ebeveyn-çocuk beraberce ele alırken ise dikkat edilmesi gereken başlıca nokta, çocuğun da özerk tercih ve ihtiyaçlarının olduğunu ve çocuğun dijital bir dünyaya doğduğu gerçeğini yok saymamak. Böylece ortak olarak oluşturulmuş ve onaylanmış bir ekran kullanma rehberi geliştirmeyi hedeflemek.
Böyle bir yaklaşım ebeveynin, çocuğunu ve ekran sorununu karşısına aldığı değil, ebeveyn ve çocuğun yan yana durup, ekran kullanım sorununu karşısına aldığı bir yaklaşımdır. Tabi bunu ebeveynliğin en temel şartlarından olan sabır ve emek vermeyi göze alarak mümkün olduğunu unutmamak gerek, yani ebeveyn sonuç değil süreç odaklı olmalı. Adil olmalıyız, ebeveyn de bu süreçte ortaya koyacağı sabrı ve emeği, hem modern dünyanın aşırı talepkar beklentilerine yetişmek için çırpınırken, hem de kendi iç dünyasındaki otomatik çocuk zihninin tetiklenmelerine göğüs gererken, yapmak zorunda, bunlara rağmen kolay iş değil.
Bu beraberce ekran kullanım rehberi oluşturma yaklaşımında dikkate alınması gereken bir diğer önemli nokta da, çocuğun sadece ekranı ne kadar süre kullandığına değil, ne amaçla kullandığına, ekranda neler yaptığına odaklanmak. Çocuğun ekran kullanımını düzenlemek ve ona rehberlik etmek için önce çocuğun ekranla nasıl bir etkileşim içinde olduğunu anlamak gereklidir. Bu, kontrol ve müdahale etmeyen bir yaklaşımla çocukla konuşarak, çocuğun onamını almak koşuluyla gözleyerek, bazen de ekran kullanımını paylaşarak oluşturulacak bir işbirliği ve iletişim tarzını gerektirir. Dijital dünyayı çocuğumuzun gözünden keşfetmek biz ebeveynleri için de geliştirici olacaktır, öyle değil mi 🙂 Bu işbirliği, sadece ebeveynin çocuğun ekranla ne tür bir etkileşim içinde olduğunu anlamasını sağlamakla kalmaz; aynı zamanda, ebeveyn-çocuk ilişkisini yakınlaştırarak çocuk için gerekli duygusal desteği de sağlayan bir ebeveyn tutumu da sağlar.
Oysa bunun tersine, ekran kullanımını eleştirel ve yargılayıcı bir tutumla takip ve kontrol eden, tehdit eden ve sadece yasaklar / yaptırımlar koyan katı ve iletişimsiz ebeveyn tutumları hem adil değildir, hem de akılcı değildir. Çünkü bu tür ebeveyn tutumları çocuğun hızla dijitalleşen bir dünyada büyüyüp geliştiğini; çocuğun eğitim, sosyalleşme, eğlenme gibi en temel ruhsal ihtiyaçlarını bu platformlarda karşıladığı gerçeğini yok saymış olur, bu nedenle öncelikle gerçekçi ve akılcı değildir. Ayrıca çocuğun neye ihtiyacını olduğunu değil, ne yapması gerektiğini dayatan tutum adil de değildir. Ya çalışmaz ya da çalışsa bile kısa sürelidir, sürdürülebilir olmaz. Dahası bu tür katı ebeveyn tutumları, yol açtığı duygusal zorlanmayla çocukta aşağıdaki çalışmada önemle altı çizilen sosyal ve duygusal sorunların artmasına ve çatışmalı bir ebeveyn-çocuk ilişkisi gibi yeni sorunlara yol açarak uzun vadede sorunu çığ gibi daha da büyütür.
Bunun yanında ekran kullanımını yönetmeyi, ebeveyn çocuk ilişkisinin genel niteliğinden ayrı düşünmeyen bütünlüklü bir yaklaşım da gerektiği de dikkate alınması gereken bir diğer önemli noktadır. Çünkü çoğu zaman, ekran kullanımını düzenlemek için ortaya koyduğumuz ebeveyn tutumları, çocuğumuzla kurduğumuz ebeveyn-çocuk ilişkisinin genel niteliklerinden bağımsız değildir. Eğer ekran kullanımını düzenleme çabaları sonuç vermiyor veya yeni sorunlar doğuruyorsa bu ebeveynin durup kendine bir alan açarak, durumu genel ebeveynlik tarzı açısından da değerlendirmesi gerektiği anlamına geliyor olabilir.
Aşağıda paylaştığım bilimsel çalışma makalesi, bu noktaları başarılı bir bilimsel yöntemle inceleyip önemli sonuçlar ortaya koyuyor. Ezcümle, bu çalışmanın benim zihnimde oluşan yol gösterici ana fikri kısa ve yalın şekilde şöyleydi: Çocuğun ekran kullanımını düzenlemek höt zöt tutumlarla olmaz, bu çocuğu duygusal olarak daha çok zorlayıp, bu duygusal zorlanmayla en iyi bildiği yol olan ekranla başa çıkmasına yol açar ve bir kısır döngü sarmalı yaratabilir. Bu sarmal ebeveyni de çocuğu da hayal kırıklığı, çaresizlik, öfke gibi duyguların içinde bir kapana kısılmış hissettirebilir. Bilimsel çalışmanın bunu ustaca nasıl koyduğuna bakalım beraberce:
Roberta Pires Vasconcellos ve arkadaşları tarafından 9 Haziran 2025 tarihinde psikoloji alanında en prestijli bilimsel dergilerden bir olan Psychological Bulletin dergisinde yayınlanan “Electronic screen use and children’s socioemotional problems: A systematic review and meta-analysis of longitudinal studies,” adlı çalışma günümüzün bu en önemli sorunlarından biri hakkında çok önemli ve yol gösterici bilgiler sağlıyor. Uluslararası bir araştırmacı ekibi tarafından dünya genelinde (ağırlıklı olarak ABD, Kanada ve Avrupa kökenli olsa da) 292,000 çocukla yapılan 117 ayrı bilimsel çalışmayı gözden geçirip analiz ederek inceleyen çalışmanın sağladığı bilgiler, incelediği örneklemin büyüklüğü, global ölçekte olması ve dumanı üzerinde güncelliği nedeniyle oldukça dikkate değer.
Ekranların çocuklar tarafından kolayca ulaşılabilirliğinin altını çizen bu çalışma çok önemli iki soruya cevap aramayı amaçlıyor:
- Ekran kullanımı mı çocuklarda sosyal ve duygusal sorunlara yol açıyor?
- Sosyal ve duygusal sorunların varlığı mı daha fazla ekran kullanımına yol açıyor?
Çalışmanın amacı ve yöntemi, aslında tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan misali bir sarmalı başarıyla formüle ederek konuyu en can alıcı yerinden incelemeyi sağlıyor.
Çalışmanın sonuçları, ilişkinin iki-yönlü olduğunu ortaya koyuyor. Yani; çalışma çocuklar daha fazla ekrana yöneldiğinde sosyal ve duygusal sorunlar geliştirme oranının daha fazla olduğunu, aynı zamanda sosyal ve duygusal sorunlar yaşayan çocukların başetme yolu olarak ekrana daha fazla yöneldiğini ortaya koymuş. İncelenen sosyal ve duygusal sorunlar hem depresyon ve anksiyete gibi ruhsal zorlanmayı içselleştiren; hem de agresyon (saldırganlık) ve hiperaktivite gibi dışsallaştıran sorunları içermekte. Çalışma, çeşitli faktörlerin bu iki yönlü ilişkide etkili olduğunu saptamış: Örneğin daha büyük yaş grubunda ekran kullanımıyla sosyal ve duygusal sorunların gelişmesi daha fazla ve kızlar fazla ekran kullanımıyla sosyal ve duygusal sorunlar geliştirmeye yatkınken, erkekler duygusal sorunlar yaşayınca ekran kullanmaya daha eğilimli bulunmuş. Gündelik hayat için oldukça yol gösterici olan bir diğer sonuç; ekran kullanımının amacının ne olduğu. Oyun oynama amaçlı kullanım; eğitim/ödev amaçlı ve eğlence amaçlı kullanıma kıyasla sosyal ve duygusal sorunlar geliştirme konusunda daha riskli bulunmuş. Oyun oynama amacıyla ekran kullanmanın, sosyal ve duygusal sorunlarla başa çıkma yolu olarak daha fazla ekran kullanmaya yol açtığı ortaya konmuş.
Bu çalışmanın sonuçları bizlere, günlük pratikte ebeveynlere çocukların ekran kullanımı konusunda sunduğu değerli yol gösterici bilgilerden biri, araştırmacı ekibinden klinik psikolog Michael Noetel’in vurguladığı nokta: “ Çocukların ekran kullanımı konusunda sadece kısıtlamaya değil, yoğun bir şekilde duygusal olarak desteklenmeye ihtiyacı var”. Noetel aynı zamanda bize şu şeklide rehberlik ediyor: “ Bu konu sadece binlerce çocuğun ekran kullanımını rastgele kesmekle ilgili bir konu değil, daha çok ekran kullanımının nedenlerine odaklanmakla ilgili bir mesele.” Baş araştırmacı olan RobertaVasconcellos ise şu çok önemli noktanın altını çiziyor:” Bu çalışmanın sonuçları çocukların ekran kullanım sürelerini düzenleme tutumlarında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu ve ebeveynlerin, eğitimcilerin ve bu alandaki politikalar konusunda karar merci olan yetkililerin, giderek büyüyen dijital bir dünyada çocukların sağlıklı gelişimi için daha iyi bir destek sağlamayı hedeflemesi gerektiğini ortaya koymakta. “
Araştırmacılar, konunun muhatabı olan ebeveynler, eğitimciler ve politika yapıcı yetkililer başta olmak üzere bütün kamuoyuna çalışmanın sonuçlarının önemini altını çizerek ilan eden bir “Kamu beyanı” yayınlamışlar. Bu beyanda; çalışmanın bulgularının şu konularda yol gösterici olduğu ilan ediliyor:
- Çocukların ekran kullanımının nasıl olacağına dair oluşturulacak rehberlerin, sadece ekrana maruz kalınan zamanı kısıtlamakla kalmaması gerektiğini, aynı zamanda ekranda geçirilen içerik kalitesinin ve pozitif bir sosyal içeriğin varlığının dikkate alınması gereklidir.
- Ebeveynler çocuklarını izlerken sadece çocukların ne kadar süre ekranda kaldıklarını değil, aynı zamanda ne yaptıklarını ve ekranda ne ile ve nasıl bir etkileşim içinde olduklarını da değerlendirmelidir.
- Ebeveynlerle ortak ekran kullanımı gibi ekran kullanma tarzları da, ekran kullanımının verdiği zararı azaltan bir yol olarak dikkate alınmalıdır.
- Ebeveynler, çocukların sosyal ve duygusal gelişimlerini başka yollarla destekleyerek, ekran kullanma kısır döngüsünden kaçınmayı sağlayabilirler.