Doç. Dr. M. Sıla Yazar

  • Psiko-deyim
  • Sıla Yazar Instagram
  • Anasayfa
  • Hakkımda
    • Özgeçmiş
    • Bilimsel Etkinlikler
    • Kliniğimiz
  • Psikiyatride Kullanılan Tedavi Yöntemleri
  • Psikiyatrik Bozukluklar
  • Blog
    • Psikiyatristin Terapi Notları
    • Psikiyatrist Gözünden
    • Psiko-deyim
  • Bize ulaşın
  • Anasayfa
  • Psikiyatri ve Psikoterapi
  • Blog
  • Psikiyatrist Gözünden
  • Kral Kaybederse

Kral Kaybederse

0
21 Aralık 2025 Pazar / Kategori Psikiyatrist Gözünden

Kral Kaybederse

Kral Kaybederse

“Kral Kaybederse”’nin ardından birkaç kelam.

Kral Kaybederse, psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun romanlarından senaryolaştırılan diziler furyasının (şimdilik) son halkası.

Kitabı okuma fırsatı bulamamış biri olarak, sadece dizi üzerinden bu yazıyı yazdığımı baştan ifade edeyim. Bu durum yazım için önemli bir sınırlılık oluşturuyor, kitabı okuyarak yazacağım kıyaslamalı ve daha etraflı bir yazı olmasını isterdim. Burada edeceğim birkaç kelam, televizyonda ve tek seferde hiç izleyemesem de, oldukça zor zaman yaratarak parça bölük şekilde azimle tamamladığım dizi ve senaryosu üzerine. İzlenimlerimi bir dizi eleştirisi değil, alandan bir gözün değerlendirmeleri olarak kaleme aldım.

Öncelikle değerli meslek büyüğümüz, psikoterapi alanında ülkemizde öncü isimlerden biri olan Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’na yönelik, danışan hikâyelerini senaryolaştırmasının etik açıdan sorunlu olduğu yönündeki eleştirilere katılıyorum.

Adeta işin doğası gereği, duyarlı bir psikoterapist, insan deneyimi ile ilgili derin ve zengin, kendine özgü bir ortam olan psikoterapi sürecinde tanık olduğu ve eşlik ettiği insan hikayelerini özümser ve çoğu zaman anlatma ihtiyacı duyar.  Sanatla psikoterapinin kesiştiği bir çok boyuttan biri bu haliyle hikaye anlatıcılığı. Dr. Budayıcıoğlu, bunu ustalıkla yapan bir isim. Bir psikiyatrist ve psikoterapist olarak, hassasiyetle özümsediği danışan hikayelerini yazar becerileriyle işlemden geçirip anlatması çok değerli, imrendiğim ve takdirle karşıladığım bir üretkenlik örneği.

Ne var ki bu hikayeler, psikoterapistin ruhundan/zihninden akarak, sembolize ve stilize edildiği bir işlemlemeden geçirilerek sunulduğunda anlam kazanabilir. Bu şeklide oluşturulan hikaye formu, bir insanın hikayesinin ilk bakışta tanınan şablon hali olmaz. Bunun yerine insanlık hallerine ait ortak unsurların damıtılmasıyla oluşturulmuş estetize ve stilize bir görüntü verir. Böyle olduğunda ortaya çıkan sanatsal anlatı, bir kişinin hikayesinden esinlenmiş ama herkesin hikayesi olabilecek evrensel bir ton alır. Böylece etik sorunlar kendiliğinden ortadan kalkar.

Oysa Sayın Budayıcıoğlu’nun eserlerinden uyarlanan senaryolarda, bir kişinin/ailenin hikâyesinin ilk bakışta şıp diye tanınabilecek basit şablonlar halinde olma özelliği ağır basıyor. Buna dizi sektörünün popülerlik ve rant faktörlerini hesaba katmak zorunda olan (ülkemizde daha da keskin ve kendine özgü) dinamikleri de eklenince, kimi zaman ortaya “zenginin malı züğürdün ağzını yorar” kıvamında psiko-gıybet tarzı hikayeler çıkabiliyor.

Bu durum, tıbbi açıdan cerrahide sterilite ne ise psikoterapide de mahremiyetin aynı kritik önemde olduğu göz önüne alındığında kabul edilebilir değil elbette.

Bununla birlikte, öyle görünüyor ki Sayın Budayıcıoğlu’nun eserlerinden uyarlanan senaryolar, psikoterapi ve psikiyatriyi kamu gözünde daha önce hiç olmadığı kadar tanıttı ve popülarize etti. Yüksek izlenme oranlarına ulaşan bu diziler, psikoterapinin ve psikiyatrik desteğin insanların hayatlarında bir çözüm seçeneği olarak önemini ortaya koydu. Bunun için “yumuşak güç” olan dizi sektörünü çok işlevsel kullandı. Bunun, psikiyatrik sorunlara ve tedavilere karşı yaygın bir sorun olan “etiketleme” ile başarılı bir mücadele sağladığını düşünüyorum.

Adeta bir vasiyet üzerine yazdığı anlaşılan Kral Kaybederse’ye geldiğimizde, senaryolaştırılan diğer kitaplarından farklı bir derinlik taşıyor. Olayları ve insanları dedikoduvari bir gözlemcilikle anlattığı bir anlatı değil, merkezde bir psikiyatristin gözlemci konumundan psikolojik derinliği ve analizi temel alarak anlattığı dokunaklı bir insan hikâyesi ve onun yan hikayeleri var karşımızda.

Kral kaybederse, narsisitik ruhsal örüntüyü, onun dış dünyayla kurduğu zorlayıcı ve karmaşık ilişki tarzını, narsisitik ruhsal yapılanmanın inşa sürecinde etkili olan psikososyal faktörleri yalın ve çarpıcı bir psiko-hikaye olarak ele alıyor.

Hikayede, narsisistin psikopatolojisinin dış dünyayla (kadınlar, ortaklar, çalışanlar, arkadaşlar, vs.) kurduğu ilişkilerde kullandığı başlıca enstrümanlar ve bu şekilde oluşan karmaşık hikaye izlemeye değer şeklide resmedilmiş. Bu enstrümanları; maddiyata dayalı güç ve başarı, zeki ve becerikli narsisistin psikopatolojisiyle işbirliğine girerek sürekli siluet halinde arka planda yer alan sosyal ve politik güç ilişkileri, narsisistin kadınlarıyla kurduğu patolojik ilişki örüntüsünün merkezinde yer alan, ağır cinsiyet eşitsizliği kalıpları zemininde çiftlerin psikopatolojilerinin yaptığı romantik dans gösterileri oluşturuyor.

Hikaye, böylece ortaya çıkan zengin, başarılı, güçlü, gösterişli, şaşaalı, yakışıklı, karizmatik, çapkın ve karşı konulamaz, kulübünden takım elbiselerine kadar her konuda ayrıcalıklı bir “kral” görüntüsünün, aslında kartondan yapılmış ışıltılı bir paravan gibi arkasındaki derin korkuyu, yalnızlığı, ruhsal ızdırabı ve bu ruhsal ızdırabı inşa eden travmatik gelişimsel hikayeyi nasıl gizlediğini bir terapötik ilişki gözünden anlatıyor.

Narsisitik örüntünün bütün görkemi ve karmaşasına rağmen ruhsal acıdan kaynak alan gerçek özünü “bir bir” ortaya koyarak ilerleyen bu hikaye; iyilik yaparak, sahici ve diğerkam bağlar kurarak ve diğerinin acısını anlama becerilerini geliştirerek dönüştüğü/iyileştiği iddia edilen ruhsal açıdan bir çeşit “mutlu son”la bitiyor. Bununla birlikte, narsisistin değişme -iyileşme süreci olarak ortaya konan bu mutlu son, ruhsal bir dönüşümü anlatan psikolojik bir inceleme/analiz olmaktan çok, düşmüş bir günahkârın kendini iyilik yapmaya adayarak arınmaya çalıştığı, “Kemalettin Tuğcu romanı” tadında bir üslupla ortaya konuyor.

Kaldı ki, aynı zamanda yazar olan doktoruna bir vasiyet olarak “benim hikayemi yaz” talebi, unutulmaz ve ayrıcalıklı olma temel şemalarının narsisistin zihninde hala ne kadar canlı olduğunu gösteriyorsa, terapötik anlamda “değişim/iyileşme” mutlu sonuna ulaşılmamış bile olabilir.

Narsistik yapıyı sarsan, senaryoda psikiyatrist tarafından ifade edilen ve bir terapötik müdahale gibi sunulan “beni dinlemedi, ben de ağır konuştum, gerçeklerle yüzleştirdim” müdahalesi değilmiş gibi duruyor aslında. Bir narsisist olarak, “bağ kurma- romantik ilişkiler” gibi kırılgan yerinden aldığı üst üste ve ağır yaralar ile girdiği depresyon sürecinde yaşadığı ağır işlevsellik kaybı ve bunun sonucu olarak gelen kayıplarla duvara tosluyor narsisist. Hayat olaylarıyla ağır konuşup, onu gerçeklerle yüzleştiriyor aslında.

Depresyon ve işlevsellik kaybıyla başlayan ve hayatla ilişki kurarken kullandığı ana enstrüman olan maddi gücün kaybı ile ilerleyen psikolojik süreç sarsıyor narsisistik yapıyı.  Bu sürecin sonunda, kendine kurduğu işlevsiz inanç ve tutumlardan inşa edilmiş bir “kendilik” ve “dış dünya” algısından oluşan bu mimarisi dışardan ışıltılı, içeriden kırılgan sarayın, kendi üzerine çökerek yıkılmasıyla krallık son buluyor.

Psikoterapi uygulaması açısından hikayedeki verilere dayanarak değerlendirecek olursak, depresyon süreciyle başlayan yardım arama davranışı, dirençlerine rağmen Kenan Baran’ın doktoruyla bir terapötik ilişki geliştirebilmesi ile ilerliyor. Bu aşamada psikoterapistin, dirence yol açan ve terapötik çalışmada devreye girerek katılımı ve değişimi sabote eden patolojik zihinsel örüntüleri ele almada zorlandığı izlenimi veriyor anlatı mevcut haliyle.

Böyle bir durumda vakanın formulasyonunu, terapi protokolünü, kullanılan tekniklerin uygunluğunu, vb. gözden geçirerek gerekirse alınacak süpervizyon ile bu tıkanıklığın aşılması ihtiyacı vardır.

Günümüzde modern psikoterapi, terapi süreci için senaryoda vurgulanan psikoterapistin sübjektif izlenimleri ve “kader motifi” gibi tek boyutlu metaforik bir formulasyonun çok ötesinde imkanlar sağlamaktadır. Psikoterapi, bilimsel yöntemlerle yapılan standardize vaka formulasyonu, müdahale protokolleri ve müdahale tekniklerini içeren zengin ve dinamik bir tıbbi müdahale yöntemi olarak danışanlara etkin bir çalışma alanı sunmalıdır.

Hikayeden edindiğim izlenime göre; Kenan Baran, derin ve sağlam bir terapötik ilişki sağlayan, bu anlamda başarılı, ama yöntemsel açıdan biraz “old school” bir psikoterapi yaklaşımı ile ele alınmış olabilir.

Dahası, çatışmanın sıcak zamanında aynı çatışmanın tarafları olan Kenan, Fadi ve hatta sınırlı da olsa Handan’ın aynı psikoterapist tarafından tedavi edildiği anlaşılıyor. Bu noktada, senaryoda garip zaman atlamaları gibi sorunlu bir zaman anlatısı olduğunu gözlediğimden, bu eşzamanlı tedavi izlenimi doğru olmayabilir. Ama eğer doğruysa, bu durum cerrahi müdahalede sterilizasyon kurallarının ihlal edilmesinden farksız bir tıbbi hatadır. Bu vesileyle, psikoterapi çalışmasında aynı aileden olan veya yakın ilişkide olan kişilerin aynı psikoterapistten terapi almasının bir tıbbi hata olduğunu hatırlatmak isterim.

Kral Kaybederse için bir seyirci olarak görüşüm; mest eden oyunculukları, yan karakterlerin hikâyeleriyle zenginleşen katmanlı ve zengin senaryo yapısı ve her açıdan çok başarılı yönetmenliği ile bir televizyon şovu olarak çok doyurucu ve keyifliydi.

Bir psikiyatrist ve psikoterapist olarak görüşüm, dokunaklı bir insan hikayesinin, derin bir psikoterapötik ilişki zemininde anlatıldığı bir içerik olarak çarpıcıydı. Buna rağmen, narsisitik ruhsal örgütlenmeyi inceleme tarzı ve derinliği ve psikoterapi sürecine dair verdiği kamusal izlenim oldukça yüzeyseldi.

  • Tweet

Diğer yazılar

çocukların ekran kullanımı
Ebeveynler çocukların ekran kullanımını düzenlerken nasıl davranmalı?
Önyargılar, Atomu Parçalamak, Bilişsel Terapi ve Einstein’a Dair
güç ve toplumsal psikoloji
Güç ve toplumsal psikoloji: “Elon Musk vs Sam Altman” seyirliğinin düşündürdükleri

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bize Ulaşın

Telefon / Whatsapp

 +90 (541) 334 3484

Email

info@silayazarpsikiyatripsikoterapi.com

Adres

Harbiye Mah. Valikonağı Cad.
Marmara Apt. No:16 Kat:1 D:2
34367 Nişantaşı – Şişli / İstanbul

Google Haritalarda açın.

Saatler
Pazartesi–Cuma: 9:00–18:00

Yeni Eklenenler

  • aşırı düşünme

    Aşırı Düşünme

    Kendinizi sık sık kafanızda bir konuyu defalarc...
  • akran zorbalığı

    Akran Zorbalığı

    Biz ebeveynler çocuklarımızı evimizden daha gen...
  • Travmanın gölgesi

    Travmanın gölgesi: Çocuklukta yaşanan cinsel istismar

    Çocuklukta yaşanan cinsel istismar, tıpkı çocuk...
  • evden çalışan kadınlar

    Evden çalışan kadınların yaşadığı psikolojik güçlükler

    Artan kadın iş gücü, kadınların hayatında iş ve...
  • kadın cerrahlar

    Kadın cerrahlar

    Merhabalar,Türk Plastik Rekonstrüktif ve Esteti...

En Çok Okunanlar

DOÇ. DR. M. SILA YAZAR

Psikiyatrist Psikoterapist

İLETİŞİM

 +90 (544) 464 15 17

Email: info@silayazarpsikiyatripsikoterapi.com

Harbiye Mah. Valikonağı Cad.
Marmara Apt. No:16 Kat:1 D:2
34367 Nişantaşı – Şişli / İstanbul

 Google Haritalarda Açın

  • GET SOCIAL

Doç. Dr. M. Sıla Yazar 2025 © Tüm hakları saklıdır.
Tasarım Uygulama SyberiumTechs

YUKARI