Bir evlilik ve aile terapisti olan Rachel Haack, tümüyle değilse bile bir çok açıdan hemfikir olduğum ezber bozan bir sosyal medya paylaşımında şu soruyu soruyor: Neden psikoloji her şey için anneleri suçlar? Haack paylaşımında görüşlerini şöyle ifade ediyor: “Anneleri suçlama olgusu, psikolojide uzun ve sorunlu bir geçmişe sahip ve bu durum TikTok ile başlamadı. Yüzyıllar
Gündelik hayatta “elini eteğini çekmek” deyimini kullanırız ve kimi zaman bu durumu yaşarız. Bu ifade, genellikle bizim için zorlayıcı olan bir durumdan tamamen vazgeçmeyi, kendini geri çekmeyi ve mücadeleyi bırakmayı ifade eder. Peki, bu deyim psikolojik açıdan ne anlama geliyor olabilir? Elini eteğini çekmek öğrenilmiş çaresizlik döngüsünü ifade ediyor olabilir mi? Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin kendisi
Amerikan Psikoloji Birliği’nin “Psychology of Men & Masculinities (Erkek ve erkeklik psikolojisi)” adlı çevrim içi akademik platformunda yayınlanan bir çalışmada yer alan bir kavram, son günlerde gündemde. Bu kavram “Erkek dadılığı (mankeeping)”. Bu kavramı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın ve erkeğin ruhsal iyiliğine ve yaşam kalitesine olan etkilerini bilimsel bir yaklaşımla ortaya koyması bakımından çok değerli
Düşüncelerimizden ayrışmak, düşüncelerimize körü körüne inanmamak, çevreye verdiğimiz tepkileri otomatik olmaktan çıkarır. Düşüncelerimize inanmak yerine, akılcı ve gerçekçi olup olmadıklarına göre değerlendirmeyi öğrenmek bize vereceğimiz tepkiyi düzenleyebileceğimiz bir imkan sağlar. Örneğin bir çatışma durumunda aklımıza gelen “beni önemsemiyor, beni üzüyor” gibi kişiselleştiren düşüncelere inanmak, öfke, hayal kırıklığı, değersizlik gibi duyguları harekete geçirebilir. Öfke ve hayal
Halk arasında sıkça kullandığımız “kestirip atmak” tabiri, bir sorunu, ilişkiyi veya durumu radikal bir şekilde sonlandırma tutumunu ifade eder. Kestirip atmak, çoğu zaman bizi duygusal olarak tetikleyen durum üzerinde yeterince değerlendirme yapmadan verdiğimiz otomatik bir tepkidir. Kestirip atmadan önce, kestirip attığımız durumla ilgili beklentilerimizi, ihtiyaçlarımızı, tercihlerimizi yeterince değerlendirmemiş olduğumuz için, kestirip atma tutumu bize genellikle
Stanford Üniversitesi tarafından, yapay zekanın ruh sağlığı alanında kullanılmasının tehlikelerine dikkat çeken bir araştırma yayınlandı. Son zamanlarda klinik pratiğimde giderek artan sayıda danışanımın ruhsal sorunlar, romantik ilişkiler, iş sorunları, insan ilişkileri gibi konularda yaşadıkları olumsuz olayların yarattığı ruhsal zorlanma ve çözüm yollarıyla ilgili yapay zekaya “danıştıklarına”, yapay zekadan psikolojik yardım almaya yöneldiklerine tanık oluyorum. Özellikle
Çocuklar sıklıkla, çocuk gibi davranan yetişkinler tarafından, çocuk gibi davrandıkları için cezalandırılırlar. Büyümek için hala ne kadar yolumuz olduğunu bize gösteren hiçbir şey, ebeveynlik kadar etkili değildir. Çocuklardan duygusal denetim bekleriz — ama biz bağırır, utandırır ve kapıları çarparız. Olgunluk talep ederiz — ama biz tepki gösteririz. İşbirliği isteriz — ama bağ kurmaya fırsat vermeden
“Kafayı değiştirmek” ifadesi, gündelik hayatta çoğu zaman “önce kafayı değiştirmen lazım”, “ bu kafayı değiştirmek lazım” gibi bazen imalı bazen mizahi bir öneri niteliğinde kullanılır. Kafayı değiştirmek, genellikle bir konuya bakış açısını değiştirmek, bir konudaki fikrini değiştirmek anlamında bir ifadedir. Oysa psikoterapi pratiği açısından bakıldığında bu ifade, ister bir psikopatolojinin tedavisi için olsun, isterse tanısız
Çocukların ekranda çok fazla zaman geçirmesi günümüzde ailelerin başa çıkmakta en çok zorlandığı sorunlarından biri. Dijital çağda ebeveynlik yaparken en başta gelen zorluklardan biri çocukların ekran kullanmasını düzenlemektir tespiti hiç de yanlış olmaz. Bu konuda kendi klinik pratiğimdeki bakış açımı ve terapötik yaklaşımımı destekleyen çok önemli bir bilimsel çalışma makalesiyle karşılaşmak beni çok heyecanlandırdı, yüreklendirdi
Günlük hayatta kullandığımız bazı ifadeler, küçük bir detay gibi görünse de yarattığı ruhsal zorlanma etkisi büyük olan işlevsiz düşünce tarzlarının göstergesi olabilirler. Kullandığımız dil, zihnimizin bir çıktısı olduğu için, gündelik hayatta kullandığımız ifadelerimiz aslında farkında olmadığımız ama ruhsal olarak bizi çok zorlayan ve hayat kalitemizi bozan tutumların ipuçlarını veriyor olabilir. Örneğin gündelik hayatta sık karşılaştığımız