
Şizofreni nedir?
Şizofreni, biliş, duygu, algı, davranış ve zihnin diğer birçok yönünü etkileyen klinik bir sendromdur. Şizofreni, algı, düşünme, eylem, benlik algısı ve başkalarıyla ilişki kurma biçiminde ileri derecede bozulma ile karakterize edilen bir zihinsel bozukluktur.
Şizofreni, genellikle işlevsellikte şiddetli ve belirgin bir bozulmaya neden olur. Şizofreni klinik belirtilerinin çeşidi ve şiddeti ile oluşan ruhsal hastalık tablosu hastadan hastaya göre değişir, ancak hastalığın etkisi çoğu zaman ilerleyici, şiddetlidir ve uzun sürelidir.
Şizofreni psikotik bir bozukluktur. Psikoz nedir?
Şizofreninin en belirgin ve karakteristik özelliği, gerçeklikle olan bağlantının önemli ölçüde kaybolmasıdır. Kişinin gerçekle bağlantısının kaybolması haliyle ortaya çıkan zihinsel duruma psikoz denir.
Gerçekle bağlantının kaybolmasından söz edildiğinde akla şu soru gelebilir: Gerçek nedir?
Gerçek insan zihninin yaratıcı, çok boyutlu ve standardize edilmesi mümkün olmayan zenginliği ve sofistike yapısı göz önüne alındığında somut gerçeklik ve zihinsel gerçeklik arasındaki sınırların silikleştiği zihin durumları olabilir. Sanatsal yaratı ilhamı, çeşitli meditatif durumlar gibi transandantal zihinsel deneyimler vb. zihinsel deneyimlerde de gerçeklik algısında değişme-bükülme olduğu söylenebilir.
Ancak psikozda söz edilen böyle bir durum değildir. Psikozda kişinin beş duyusu ile algıladığı gerçeklik verlerini beyinde bilgi-işlemleme ağlarında, yapısal ve yaygın bir bozukluk mevcuttur. Psikotik zihin, gerçekliği insani bir yaratıcı ve aşkın bir filtreden geçirerek gerçekle özgün bir bağlantıya geçen zihin hallerinden farklı olarak, dış dünyadan gelen veriyi bozuk bir veri işleme sürecine tabi tutan bir bozulmanın sonucu gerçekliği kaybeder. Bu durum, yaygın olduğundan bütün zihinsel işlevleri farklı derecelerde etkiler.
Şizofreni karmaşık ve çok boyutlu bir psikotik durumdur.
Psikoz ise, birçok psikiyatrik, nörogelişimsel, nörolojik ve tıbbi durumun belirtisi bir semptom olarak ortaya çıkabilir ve şizofreniye özgü değildir ama şizofreni spektrum bozukluklarının yani bir grup şizofreni klinik tablosunun belirleyici özelliğidir.
Psikoz, duygudurum ve madde kullanım bozukluklarının da görülebilir.
Şizofreni nörolojiden başlayan uzun bir serüvenle 1883 yılında Alman psikiyatrist Kreapelin tarafından şizofreninin öncül kavramı olan «Dementia Praecox» adıyla ayrı bir klinik fenomen olarak tanımladı. İsviçreli psikiyatrist Eugen Bleuler, 1911 yılında «zihnin bölünmesi» anlamına gelen «şizofreni» terimini önerdi ve şizofreniye halen kullanılan modern adını vermiş oldu.
Şizofreni nasıl bir hastalıktır?
Şizofreni, dünya çapında insanları etkileyen bir hastalıktır. Yaşam boyu prevalansı 1/100’dür. Şizofreni en sık geç ergenlik ve erken yetişkinlik döneminde başlar. Ortalama başlangıç yaşı 28’dir, çoğu yeni başlayan vaka 18-30 yaş arasındadır. 60 yaş üstünde başlarsa geç başlangıç kabul edilir.
Erkeklerde şizofreni görülme sıklığı kadınlara göre biraz daha fazladır (1,4:1), hastalık erkeklerde kadınlara göre daha şiddetli seyretme eğilimindedir. Şizofreni tüm toplumlarda ve coğrafi bölgelerde görülür. Hiç bir kültüre, topluma, ekonomik, eğitim vb hiçbir demografik özelliğe göre farklılık göstermez.
Şizofreniye neden olan süreçler ve etkenler henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak şizofreni gelişmesinde katkıda bulunabilecek olası faktörler genetik veya çevresel faktörler olabilir.
Şizofreni genetik midir? Nedenleri nelerdir?
Genetik Faktörler şizofreni gelişmesinde etkilidir, ancak polijenik karakterde bir kalıtım söz konusudur. Yani birebir genetik bir geçiş gösterilmemiştir ama genetik yükün varlığı hastalığın ortaya çıkma riskini artırır. Aile, ikiz ve evlat edinme çalışmaları, şizofreninin etiyolojisinde genetik faktörlerin önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Birinci derece akrabada şizofreni varsa, şizofreni gelişme riski yaklaşık %10 artar.
Genetik faktörlerin yanı sıra, viral-immün hipotezi (Anne karnında anne enfeksiyonuna maruz kalma, örneğin grip), oksijen yoksunluğuna veya hipoksiye neden olan gebelik ve doğum komplikasyonları, Rhesus uyuşmazlığı, erken dönem beslenme yetersizliği gibi çevresel faktörlerin şizofreni ortaya çıkmasında risk oluşturduğuna dair bilimsel kanıtlar varsa da, bunlar tutarlılıktan uzaktır.
Şizofrenide nöro-gelişimsel yapısal bir bozukluğun olduğu, yani beynin normal gelişiminin bozulduğunu ortaya koyan kanıtlar şizofreninin biyolojik bir beyin hastalığı olduğunu göstermektedir.
Sosyoekonomik ve psiko-sosyal faktörler, ailede işlev bozukluğu, aşırı duygularını ifade eden ebeveyn tutumları vb. faktörler şizofreniye neden olmaktan çok, hastalığın daha kötü ve şiddetli seyretmesine neden olur.
Şizofreni bir beyin hastalığıdır.
Şizofrenide başta dopamin olmak üzere, glutamat, GABA, asetilkolin, serotonin gibi nöronlar yani beyin hücreleri arasında sinyali kimyasal yolla ileten maddelerde önemli ve belirgin bozukluklar vardır. Bir başka deyişle, şizofrenide beynin kimyası bozulmuştur.
Şizofrenide beyinde MRI görüntüleme gibi yöntemlerle beyin dokusunda ve beyindeki kanallarda belirgin yapısal değişiklikler ve bozukluklar mevcuttur.
Bütün bu kimyasal ve anatomik bozukluklar, şizofreninin bir beyin hastalığı olduğunun başlıca kanıtlarıdır.
Şizofreni belirtileri nelerdir?
Şizofrenini başlıca klinik belirtileri:
- Sanrılar ve düşünce yapısında bozulma
- Halüsinasyonlar
- Konuşma bozukluğu
- Davranış bozuklukları
- İrade kaybı
- Sosyal çekilme
- Duygulanımda küntleşme
- Sosyal ve mesleki işlev bozukluğu
Sanrılar: Düşüncenin hem yapısı hem de içeriğinde bozulma vardır. Sanrı (hezeyan) bariz şekilde karşı kanıt veya delillerin varlığına rağmen, kişinin katı bir şekilde değiştirmeden inandığı ve bu inanca göre davranışlarını düzenlediği sabit ve sağlam temelli hatalı inançlardır.
Kültüre özgü inançlardan farklı olarak, kültürün diğer üyeleri bu inancı paylaşmaz. Sanrılar şizofrenili bireylerin yüzde 90’ından fazlasında hastalıkları sırasında ortaya çıkar.
- En sık görülen sanrılar; birisinin kendisine zarar vermeye çalıştığına ve takip ettiğine, casusluk yaptığına veya peşinde olduğuna dair inançlarla karakterize perseküsyon sanrıları, kişinin düşüncelerinin,
- duygularının veya eylemlerinin dış etkenler tarafından kontrol edildiğine dair sanrılar;
- kişinin özel düşüncelerinin başkalarına yayınlandığı (düşünce yayma), düşüncelerin dış etkenler tarafından kişinin beynine yerleştirildiği (düşünce yerleştirme) tarzında sanrılar,
- dış etkenlerin kişinin düşüncelerini çaldığı (düşünce çekilmesi) sanrıları,
- bazı tarafsız çevresel olayların (televizyon programı veya radyoda çalan bir şarkı gibi) sadece o kişiye özel ve kişisel bir anlam taşıdığına inanma tarzında alınganlık (referans) sanrıları,
- vücutta değişiklik olduğu (örneğin bağırsakların çalışmadığı) veya organların çıkarıldığı gibi veya uzaylılardan hamile kaldığı gibi tama en tuhaf içerikli sanrılar da görülebilir.
Halüsinasyonlar: Halüsinasyon, herhangi bir dışsal uyaranın yokluğunda meydana gelen algılamadır. Dışardan gelen ses yokken ses duyma, görüntü görme gibi durumları ifade eder. Beş duyuya ait halüsinasyonlar (işitme, görme, tat, dokunma, koku) olabilir. İşitsel halüsinasyonlar, şizofrenide en sık görülen halüsinasyon türüdür ve şizofrenili bireylerin yüzde 75’inde görülür.
Konuşma Bozukluğu: Konuşma kopuk, amaca ulaşmayan, çağrışımlar kopuk ve dağınık, bazen raydan çıkmış gibi diye tanımlanan şekilde tamamen anlam dışı olabilir.
Davranış bozukluğu mevcuttur. Amaca yönelik davranışlar sergileme becerileri bozulmuştur. Sosyal uyumu bozan, tuhaf izlenimi veren, ciddi düzeyde davranış bozuklukları görülebilir.
Duygu ifadesinde düzleşme, muhakeme ve akıl yürütmede bozulma, ilgi duyabilme becerisinde kayıp, sosyal çekilme de şizofrenini başlıca belirtilerindendir.
Öğrenme becerileri, hafıza, karar verme becerileri, istemli hareket etme becerilerinde yaygın bozulma çeşitli seviyelerde görülür.
Bu belirtilerin yanında, depresyon, kaygı, takıntı, düşmanca davranışlar, psikomotor durgunluk veya hareketlilik, tuhaf jest ve mimikler gibi çok çeşitli belirti ve bulgular da şizofrenide görülebilir.
İntihar dikkat edilmesi gereken önemli bir risktir. Özellikle depresyon, alkol ve madde kullanım bozukluklarının varlığında ve kişi ilaç tedavisini kullanılmıyorsa risk çok artar.
Şizofreni teşhisi nasıl konur?
Şizofreni teşhisi psikiyatrik değerlendirme ve muayene ile konur. Bu çoğu durumda zaman alır, belli bir süre boyunca süren ve tekrar psikiyatrik değerlendirme ve takiplerin bir sonuç değerlendirmesi olarak teşhis konur. Nitekim Amerikan Psikiyatri Birliği’nin psikiyatrik hastalıkların sınıflandırılması için yayınladığı, küresel ölçekte en yaygın kullanılan tanı kılavuzu olan DSM ( Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) tanı kriterlerine göre, şizofreni benzeri bulgularla karakterize bir klinik durumda 6 ay geçmeden şizofreni tanısı konamaz.
Psikiyatrik Değerlendirme; psikiyatrik muayene, geçmiş psikiyatrik öykü, geçmiş fiziksel hastalık öyküsü, madde ve alkol kullanım öyküsü, aile genetiği öyküsünü içerir.
Bunun yanında, psikotik durumlarla seyreden fiziksel hastalıkları dışlayabilmek için tıbbi değerlendirme ve laboratuvar testleri, gerekirse (özellikle ilk atak şizofrenide) betin görüntüleme tetkikleri (MRI), Nöropsikolojik Değerlendirme (gerekirse) ve psikiyatrik derecelendirme ölçekleri (tanı ve hastalık seyri takibi için) yapılmalıdır. Apılan bütün tetkikler tanıya yardımcıdır. Şizofrenide teşhis koydurucu olan hiçbir tetkik yoktur.
Şizofreni teşhisi koyarken, nörolojik hastalıklardan immünolojik hastalıklara, metabolik hastalıklardan hormonal hastalıklara, Bipolar Bozukluk, Psikotik özellikli depresyon gibi diğer psikiyatrik bozukluklardan madde etkisine kadar çok geniş bir aralıkta hem fiziksel hem ruhsal hastalık gruplarıyla ayırıcı tanısı yapılmalıdır.
Şizofrenide hastalık seyri nasıldır? Şizofrenili bireyler normal hayatlarını sürdürebilirler mi?
Şizofreni süreğen (kronik) ilerleyici bir hastalıktır. Hastalık alevlenmeler ve bulguların yatışmasıyla seyredebileceği gibi, bulguların sabit bir şeklide ilerlediği bir seyir de gösterebilir. Şizofrenili bireylerin yaklaşık onda biri uzun dönemli kurumsal tedaviye ihtiyaç duyarlar. Ortalama üçte biri normal gündelik hayatlarını sürdürebilirler.
Ancak gündelik hayatı doğal sürdürebilecek işlevsellik için mutlaka düzenli ve sürekli ilaç tedavisi, düzenli tıbbi takip ve işbirliği ve sosyal becerileri artıran, şizofreninin yarattığı zihinsel kayıpları gideren rehabilitasyon ve psikoterapi desteği mutlaka gereklidir.
Önemle altını çizmek gerekir ki, ilaç tedavisi, psikoterapi ve sosyal rehabilitasyon imkanları sağlandığında şizofrenili bireyler işlevselliklerini sürdürerek toplumsal hayata katılabilirler.
Şizofrenini tedavisi var mıdır?
Şizofreni tedavi edilebilir bir hastalıktır.
Hastalığı tedaviyle ortadan kaldırmak, tamamen şifa sağlamak mümkün değilse bile, düzenli ilaç tedavisi ile alevlenmeler ve hastalığın ilerlemesiyle oluşan zihinsel kayıplar durdurulabilir ve engellenebilir.
Tıpkı hipertansiyon, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklarda oduğu gibi, şizofrenide de düzenli ilaç kullanmak kişinin hayatı için olumsuz etki yaratan semptom ve bulguları engelleyerek daha sağlıklı bir hayat için imkan sağlar.
Hastalık semptomlarının yatıştığı sağlıklı durumda, psikolojik ve sosyal destek de sağlanırsa kişi hastalığın yarattığı kayıpları en aza indirerek üretken bir iş, sosyal ve özel hayat sürdürebilir. Ancak bunun için düzenli ve yaşam boyu süren ilaç kullanımı, tıbbi tedavi ve takibin şart olduğu unutulmamalıdır.
Şizofrenide tedavi uyumda sıklıkla sorun yaşanır. Bu sorunda hastalığın kişinin gerçeği değerlendirmesinin ve muhakeme becerisinin bozan doğası büyük rol oynar. Kişi kendi davranışlarını, düşüncelerini ve genel durumunu da gerçekçi değerlendiremez, hezeyanlı düşünceleri doğrultusunda değerlendirebilir. Zihinsel durumunu akılcı bir şekilde muhkeme edemez. İçgörü dediğimiz, kendi ruhsal durumunun farkında olma hali bozulur. Hastalığın bu özellikleri, doğrudan tedaviye direnç göstermesine yol açar.
Şizofreni tedavisi nasıl yapılır?
Şizofreni ataklarında hastaneye yatırılarak tedavi gerekebilir. Bu hastalık bulgularının aktif ve şiddetli olduğu alevlenme dönemlerinde, kişinin ve çevresinin güvenliğini sağlamak için gerekli olabilir. Ayrıca çoğu zaman yakın tıbbi takip ve yoğun ilaç tedavisi gereken alevlenme döneminde hastaneye yatarak tedavi tedavinin daha sağlıklı ve etkili olmasını sağlar.
Şizofreni tedavisinde antipsikotik diğer adıyla nöroleptik denilen ilaçlar kullanılır.
Antipsikotik ilaçlar birinci kuşak ve ikinci kuşak antipsikotikler olarak ayrılır.
Antipsikotiklerin yan etkileri; uyku ve sersemlik hali, ağız kuruluğu, kilo artışı, metabolizma yan etkileri, kaslarda kasılmalarla karakterize hareket sistemine yan etkiler (Ekstrapiramidal sendrom), kadınlarda adet düzensizliği ve göğüsten süt gelmesi (galaktore) başlıca yan etkileridir. Nadiren Nöroleptik mlign sendrom adlı, ateş ve kas kasılması ile seyreden şiddetli bir yan etkiye neden olabilirler.
Bunun yanında psikoterapi, psikosoyal destek ve sosyal rehabilitasyon ile bütünleyici (entegratif ) tedavi şizofreni tedavisinde kullanılan diğer yöntemlerdir.
İlaç tedavisine karşı yan etkileri nedeniyle veya bağımlılık yapacağı gibi önyargılarla şizofrenili kişilerde ve yakınlarında yanlış önyargılar olabilir. Bu durum kişinin tedavisinin aksamasına yol açarak hastalığın kötü seyretmesine ve kişinin hastalık nedeniyle yaşadığı kayıpların artmasına yol açar. Bu önyargıların önüne geçmek, gidermek ve iyi bir tedavi uyumu sağlamak şizofreni tedavisinde en kritik noktadır.
Damgalama nedir?
Şizofreni toplumda halen en çok yanlış anlaşılan ve damgalanmaya uğrayan hastalıklardan biridir.
Damgalanma, bir kişinin veya topluluğun ruhsal hastalık, etnik köken veya fiziksel yetersizlik gibiözelliklerine dayanarak kusurlu, kabul edilemez olarak olumsuz değerlendirilmesini ve kendisine bu yönde davranılmasını ifade eder.
Şizofrenili bireyler, “tehlikeli, tuhaf, iletişim kurulamaz, vb. “ etiketlerle damgalanmaya maruz kalabilmektedir. Bu durum bu bireylerin, psikiyatrik tedaviye, fiziksel hastalıkları için tıbbi tedaviye, ulaşmalarını, iş bulmalarını, sosyal ilişkiler kurmalarını, eğitim görebilmelerini, evlenmelerini engeller. Sonuçta şizofrenili bireyi dışlanmış, yalıtılmış (izole edilmiş) ve yalnız kalmış hissettirir. Bu durumda şizofrenili bireyler hastalığın yarattığı kayıpları daha ağır yaşamalarına neden olarak hastalık seyrini kötü etkiler.
Damgalanma günlük dilimizde de, “ruh hastası, şizofren” gibi kelimeleri bir hakaret ifadesi kullanma gibi davranışlarda kendini gösterir. Bu nedenle günlük dilimizi değiştirmek de dahil olmak üzere, damgalanmaya karşı duyarlı olmak ve bakış açısını bu yönden oluşturmak önem taşır.
Damgalanmayla mücadele ederek şizofrenili bireylerin seslerine kulak vermek, onları yanlış bilgilere dayanan klişe önyargılarla yargılamadan ve dışlamadan iletişim kurarak toplumun içinde tutmak temel insan haklarının gereğidir.