Anksiyete zihin ve/veya beden, zorlayıcı, tehlikeli veya rahatsız edici nitelikte tanıdık olmayan bir durumla karşılaştığında ortaya çıkan fizyolojik, psikolojik ve davranışsal bir cevaptır.
Anksiyete her zaman sorunlu ve patolojik bir duygu değildir. Kendimizi baskı veya tehdit altında ya da gerilmiş hissettiğimizde, doğal bir tepki olarak anksiyete ortaya çıkar. Sağlık, iş, aile gibi gündelik yaşamla ilgili çeşitli konularda birçok insanın endişeleri vardır. Herkes yaşamının bazı noktalarında anksiyete yaşar. Örneğin bir sınavda, bir iş görüşmesi öncesi veya tıbbi tetkik sonucunu beklerken kaygılanmak verdiğimiz doğal bir tepkidir. Dahası belirli bir miktarda anksiyete tetikte, uyanık ve dikkatli kalmamızı sağlar. Anksiyete durumunda, bütün zihinsel kapasitemiz en yüksek şekilde çalışmak üzere seferber olur. Böylece karşılaştığımız zorlayıcı durumla baş etmek için kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanabiliriz.
Anksiyete bozukluğu adını verdiğimiz klinik durumlarda, anksiyete yukarıda tanımlanan doğal endişeden farklı olarak kişiyi çok sık ve/veya sürekli bir şekilde ve hemen hemen tamamen işlevsiz hale getirir. Gündelik yaşamını doyumlu ve verimli sürdüremez. Yani geçici ve duruma bağlı olmadığında, süreklilik kazandığında ve yoğun olduğunda anksiyete patolojik bir durum ve klinik olarak ruhsal bir sorun haline gelmiş demektir. Klinik anksiyete, kişinin günlük yaşamını doğal, doyumlu ve verimli bir şekilde sürdürmesini engeller. İş, eğitim, insan ilişkileri gibi alanlarda kişinin hayatında belirgin bir zorlanmaya yol açar. Böylece, klinik anksiyete sorunları yaşayan kişiler, iş, özel ve sosyal yaşam alanlarında kayıplar yaşayabilirler. Bunu, kişinin işlevselliğinin bozulması olarak tanımlıyoruz.
Doğal kaygı tepkisini, patolojik anksiyeteden ayırt etmemizi sağlayan kriterlerin en başında işlevsellik kaybı gelir.
Korku ile anksiyete arasında ne fark vardır?
Korku net olarak tanımlanabilir, tehdit içeren belirli bir durumda, duruma uygun olarak, o ana özgü olacak şekilde verilen geçici bir tepkidir.
Anksiyete ise, geleceğe yönelik, kaynağı belirli olmayan, yaygın ve sürekli bir tehdit algısıyla ortaya çıkan duygudur.
Korku bütün memelilerle paylaştığımız ortak bir tepkidir. Merkezi sinir sisteminin otonom sinir sistemi bölümünün aktive olmasına yol açar. Otonom sinir sisteminin sempatik sistem adı verilen bölümü aktive olduğunda “don-kaç-savaş” olarak tanımlanan temel bir reaksiyonu harekete geçirir. Bu tepki, tehlikeyle kaçarak, savaşarak veya donakalarak başa çıkmayı ve tehdit kaynağından kendimizi korumayı hedefleyen bir tepkidir. Bu tepki zihinsel ve bedensel olarak karmaşık bir süreç içinde, bir dizi reaksiyonu süratle harekete geçirir.
Korku dış dünyadan somut bir durumla karşı karşıya kaldığımızda ortaya çıkan bir duygudur. Örneğin freni patlamış bir kamyon veya vahşi bir hayvan üzerimize doğru geliyorsa korkarız.
Anksiyete ise zihnimizden, düşüncelerimizden, iç dünyamızdan kaynak alan, belirli bir tehdide bağlanamayacak, yaygın bir duygudur. İnsana özgü olduğu söylenebilir.
Anksiyete bozuklukları nelerdir?
Anksiyete Bozuklukları gerçekçi ve akılcı olmayan düşüncelerden kaynaklanan, korku ve endişe duygusunun, kişinin hayatını sürdürebilmesinde belirgin düzeyde zorlanma ve bozulma oluşturmasının, karakteristik ana unsurunu oluşturduğu bir grup ruhsal bozukluktur.
Bugün dünyadaki başlıca ruhsal bozuklukları sınıflama ve tanımlama rehberi olarak kullanılan bir sınıflama sistemi olan DSM (Diagnostic Statistical Manual of Mental Disorders) -5 ‘e göre Anksiyete Bozuklukları grubunda başlıca aşağıdaki ruhsal bozukluklar yer alır:
- Panik Bozukluğu
- Genelleşmiş Anksiyete Bozukluğu
- Özgül (Spesifik) Fobi
- Sosyal Anksiyete Bozukluğu (sosyal fobi)
- Agorofobi
- Seperasyon (Ayrılma) Anksiyete Bozukluğu
- Seçici Mutizm (Konuşamama)
- Madde, İlaç Kullanımı ve Genel Tıbbi Durumlara Bağlı Gelişen Anksiyete Bozukluğu
Anksiyete Bozuklukları birbirlerinden, anksiyetenin ana odağı olan obje veya durumun ne olduğuna göre ayrılırlar. Örneğin; sosyal anksiyete bozukluğunda anksiyetenin ana teması tanımadık sosyal ortamlarda yapılan konuşma, yemek yeme, yazı yazma gibi eylemler iken; panik bozukluğunda beden duyumları, kontrolü kaybetme, çıldırma, ölüm gibi kontrol edilemez bir durumun yaşanacağı teması ana anksiyete konusudur. Özgül fobide, belirli bir yer, durum veya obje veya hayvan anksiyete teması iken, genelleşmiş anksiyete bozukluğunda gündelik yaşamın birçok yönü ve teması anksiyetenin odağıdır. Panik atakta ise, kontrolünü kaybetme, kalp krizi geçirme veya ölüm düşüncelerine eşlik eden beden duyumları (çarpıntı, terleme, nefes darlığı, titreme, terleme, vb.) mevcuttur ve beden duyumları anksiyetenin başlıca temasıdır.
Ayrılık anksiyetesi ve Seçici konuşmama (Selektif Mutizm), çocukluk çağında daha fazla görülen, sıklıkları diğer anksiyete bozukluklarına göre daha az olan bozukluklardır.
Birçok ruhsal bozukluk gibi, anksiyete bozuklukları da çeşitli uyuşturucu maddelerin ve tıbbi ilaçların kullanımı sırasında görülebileceği gibi, bazı tıbbi hastalıklarda klinik tabloya anksiyete eşlik edebilir.
Anksiyete tedavisinde ilaç tedavisi mi, psikoterapi mi etkilidir?
Anksiyete Bozukluklarının tedavisinde en etkili yöntem, ilaç tedavisi ile psikoterapinin birlikte kullanıldığı kombine tedavilerdir.
İlaç tedavisi ile anksiyete şikayetlerinin yatıştırılması ile kişinin işlevselliğinin bozulması sonucu ortaya çıkan kayıpları kısa zamanda durdurulabilir, aynı zamanda bu kayıpların yarattığı endişe ve demoralize ruh haliyle ortaya çıkan kısır döngüsü kırılabilir.
Anksiyetenin psikoterapi ile tedavisinde yönelik çeşitli psikoterapi tipleri uygulanabilir. Bilimsel çalışmalar, Bilişsel Davranışçı Psikoterapi (BDT)’ lerin anksiyete bozukluklarının tedavisinde en etkili psikoterapi ekollerinin başında geldiğini ortaya koymaktadır. Anksiyeteye yönelik BDT çalışmasında; Anksiyeteyi tanımayı ve yönetmeyi sağlayan beceriler ve yöntemler öğretilir; Kişinin yaşamında kendisi için zorlayıcı yaşam olaylarına karşı anksiyete tepkisine yol açan düşünceler, kendisiyle ve dünyaylailgili ruhsal iyiliğine hizmet etmeyen (işlevsel olmayan) düşünceleri ve inanışları, anksiyetenin devamlılığını sağlayan davranışlar, başetme yolları ve tutumları gibi, kişinin ruhsal yapısında nasıl bir değişime ihtiyaç olduğunu, kişiyle birlikte saptamayı, bu değişime destek ve rehberlik sağlamayı içeren bir çalışma protokolü uygulanır.
Böylece ilaç ve psikoterapinin birlikte uygulandığı kombinasyon tedavisi, anksiyete bozukluğu yaşayan kişide, ilaç tedavisi ile kısa dönemde anksiyetenin yarattığı kayıp ve hayat kalitesindeki belirgin bozulmayı giderirken, uzun dönemde psikoterapi çalışması ile, anksiyete tepkisine zemin hazırlayan ruhsal unsurlar açısından, yapısal bir değişim sağlar. Dahası, kişi psikoterapi sürecinde öğrendiği yöntemler ve kazandığı yeni zihinsel becerilerle, yaşamının geri kalan kısmında karşılaştığı zorlayıcı yaşam olaylarını karşılar ve anksiyete tepkisini yöneterek onlarla baş edebilir. Böylece, kişi psikoterapi sürecinde yeniden yapılandırdığı değişmiş zihinsel yapısıyla, başetme becerileriyle ve öğrendiği yöntemlerle anksiyeteyi yaratan zemini ortadan kaldırdığı için, ilaç tedavisi kesildiğinde tekrar anksiyete yaşama riski en aza iner. Çünkü artık, hayatındaki anksiyeteyi tetikleyen ve zemin oluşturan olaylara ve durumlara bakış açısı ve onlarla başa çıkma yolu değişmiş yeni biridir ve zorlayıcı yaşam olaylarını, durumları bu yeni kişi olarak karşılar. Bu durumda ilaç desteğine ihtiyaç kalmamıştır. İlaç tedavisi psikiyatristin planladığı bir programa uygun olarak, doz azaltılarak kesilir. İlacı kesme sürecinde, psikiyatrik görüşmeler gereken peryodlarla planlanır ve devam eder. Eşzamanlı psikoterapi süreci de, bununla uyumlu şekilde planlanır ve psikiyatristin ve kişinin birlikte yürüttüğü, ilaç ve psikoterapinin sonlandırılmasına dair yapılan tıbbi planlamaya uygun olarak, sürecin sonunda tedavi sonlandırılır.
Tedavi süresi kişiye göre değişebilmektedir. Anksiyete bozukluğunun süresi, tekrarlayıcı olup olmadığı, klinik özellikleri ve uluslararası tedavi rehberlerinde bilimsel kanıtlara göre belirlenen daha birçok faktöre göre değerlendirerek psikiyatrist tedavi süresine karar verir. Tedavi süresi, başka bir eş-tanı veya klinik durumun eşlik etmediği, ilk episod anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerde genellikle 6 aydır.
İlaç tedavisi ve psikoterapinin beraber uygulandığı bu yöntemin, nüks, yani ilaç tedavisi kesildiğinde anksiyete bozukluğunun tekrarlama riskini en aza indiren etkili bir tedavi yöntemi olduğunu bilimsel çalışmaların sonuçları göstermektedir.
Anksiyete Bozuklukları ve klinik anksiyete ilaç ve psikoterapi ile düzelebilir bir durumdur. Böyle bir durumda zaman kaybetmeden ve kayıplara yol açmadan psikiyatrik yardım için başvurulmalıdır.