Depresyon, depresif duygudurumun (depresif ruh halinin) merkezde yer alan ana unsuru oluşturduğu, bir grup ruhsal ve bedensel bulgunun bir arada görüldüğü bir sendromdur (sendrom: bir arada bulunduklarında belirli bir olguyu yani klinik durumu ifade eden şikayetler ve bulguların oluşturduğu klinik tablo).
Depresif duygudurum anksiyete (kaygı) ile birlikte en yaygın görülen psikiyatrik semptomdur (semptom: bedensel veya ruhsal durumda sağlıksız ve/veya doğal olmayan bir durumun belirtisi, göstergesi) .
Bunu bir örnekle daha anlaşılır hale getirebiliriz: Örneğin ateş yükselmesi bir semptomdur. Çok çeşitli sağlık sorunları ateş yükselmesine neden olabilir. Ağır bir gripten romatiod artrit gibi romatizmal hastalıklara, diyabetten tümörlere, karaciğer hastalıklarından ağır kansızlığa kadar çok çeşitli hastalıklarda ateş yükselmesi bir bulgu olarak görülebilir. Bunun yanı sıra aşırı sıcakta kalma, metabolizmada aşırı hızlanma gibi doğrudan hastalık olmasa da, doğal olmayan bedensel durumlarda da ortaya çıkabilir. Yani ateşin yükselmesi, kendi başına bir hastalık değil, bir çok hastalıkta ve bozuklukta görülebilen bir “semptom”dur. Benzer şekilde depresif duygudurum da bir hastalık değil, çeşitli zihinsel patolojik durumlarda ortaya çıkan bir semptomdur.
Depresif duygudurum sürekli olduğunda,
- belirgin ilgi ve istek kaybı,
- haz alma duygusunun kaybı,
- uyku ve iştah bozukluğu,
- odaklanma, karar verme, hafıza gibi becerilerde (bilişsel işlevlerde) bozulma,
- enerji kaybı,
- değersizlik, suçluluk, pişmanlık ve hep geçmişle meşgul olma gibi düşünce içeriğinde belirgin ve sürekli bir değişim,
- düşünce akışında ve hareketlerde ağırlaşma
gibi semptomlar depresif duyguduruma eşlik ettiğinde bu sendroma depresyon diyoruz.
Bu bulguların tamamı aynı zamanda bir arada bulunmayabilir veya zaman zaman değişkenlik gösterebilir.
Ancak en az bir ay süreyle ve kesintisiz olarak bu şikayetlerin süregelmesi depresyonun varlığını gösterir.
Depresyon tablosunun varlığı, tek başına hastalık demek değildir.
Depresyon, en sıklıkla Depresyon Spektrum Bozuklukları adını verdiğimiz bir grup psikiyatrik bozukluğun bir bulgusudur. Bunların başında Major Depresyon gelir.
Bu bozuklukların yanı sıra uyuşturucu madde veya tıbbi ilaçların kullanımına bağlı depresyon da önemli depresif bozukluk türlerindendir.
Depresyon psikiyatrik bozukluklar için tipik bir durum olsa da sadece psikiyatrik bozukluklarda görülmez, aynı zamanda bedensel hastalıkların habercisi veya bulgusu olarak da ortaya çıkabilir.
Anlaşılacağı gibi, Depresyon tek bir bloktan oluşan bir psikiyatrik bozukluk değildir, heterojen bir bozukluk grubunu ifade eder. Depresyonun alt tiplerini, alt gruplarını belirlemek ve tanımlamak psikiyatrideki en fazla araştırılan, en sıcak nokta olan ve en tartışmalı konuların başında gelir.
Neticede depresyon, ruhsal bir baskılanmadır. Zihinsel aktivitede azalmayı ifade eden ve çekirdekteki merkezi bozukluğun duygudurumu alanında olduğu bir grup psikiyatrik sendromu ifade eder.
Bir başka deyişle depresyon, Bipolar bozuklukta görülen ataklar, tek başına bir dönem olarak ortaya çıkan bir atak olarak, süreğen ve distimi olarak adlandırılan bir klinik durum olarak, bir yaşam stresine verilen orantısız ve uyumlu olmayan bir cevap olarak ve daha farklı çeşitli klinik tablolarla ortaya çıkan ve kişinin duygu durumunu düzenlemede sürekli ve ciddi düzeyde bir bozulma halini yaratan bir grup psikiyatrik bozukluğa verilen genel isimdir.
“Sizin teşhisiniz depresyon” ifadesi nasıl anlaşılmalıdır?
Depresyon tek bir tanıdan ibaret bir kavram yerine, çoğu zaman, birbiriyle ilişkili bir şekilde ve birbiriyle devamlılık gösteren bir süreklilik içinde sıralanan bir bütün süreç olarak kendini gösterir.
Bu tanım klinik olarak depresyonun çeşitli klinik görünümlerini daha anlaşılır ve tanımlanabilir hale gelir.
Yani psikiyatrist “Sizin teşhisiniz Depresyon” deyince, aslında tek bir teşhisten değil, yukarıda açıkladığım çeşitlilikte ve zenginlikte heterojen bir klinik durumdan söz ediyor demektir ve danışanın/hastanın yaşadığı depresyon türünün ne olduğu kişiye özgü şekilde açıklanarak daha anlaşılır hale getirilmelidir.
Psikiyatrik Bir Tanı Olarak Depresyon
Psikiyatride tanı koymada temel yaklaşım her tanı için geçerli olduğu gibi depresyon için de geçerlidir. Yani, tanı için tanımlanan standart kriterlerden oluşan bir tanı kalıbına göre depresyon tablosu, DSM-5 ve ICD-11 gibi tanı sistemlerinde bir tanı kategorisiyle eşleştirilerek tanı konur. Örneğin: Major Depresyon, Kalıcı Depresif Bozukluk, vb.
Öte yandan insan zihninin duygu, düşünce, davranış ve bilişsel işlevleri gibi tüm zihinsel süreçlerini kapsayan zengin ve karmaşık zihinsel sisteminin bütün patolojik durumlarını ve bulgularını tanımlamaya bu standardizasyon ve tanı kalıpları her zaman yeterli olmayabilir.
Ne de olsa insan zihni, bildiğimiz kadarıyla bu gezegendeki, belki de evrendeki en karmaşık ve sofistike sistemdir. Bu karmaşık ve hala bir çok yönüyle gizemlerini koruyan bu sisteme ait bir duruma tıbbi bir bakış açısıyla teşhis koymaya çalışıyoruz. Bu durumda bilimsel metodoloji için elzem olan standart kriterlerle teşhis koyup tanımlanabilir hale getirme yönteminin sınırlı imkanlar sunduğu açıkça anlaşılabilir.
İşte bu zorluğa yönelik olarak imdada “spektrum bozuklukları” kavramı yetişir. Çünkü “spektrum bozuklukları” modeli, tek bir standart kalıp tanı yerine, kalıp halinde olmayan, bulguların geçişli şeklide şiddet, süre, kümelenme gibi çeşitli özelliklerine göre daha esnek ve kapsayıcı bir model içinde tanımlanabilmesine görece daha fazla imkan veren bir modeldir. İşte depresif spektrum bozuklukları, tek bir kalıp tanı olarak depresyon diye bir tanıyı değil, depresyonun merkezde olduğu, klinik olarak farklı tipte tablolarla seyreden bir grup bozukluğu tanımlar ve bu haliyle gerçek yaşamda ortaya çıkan zihinsel sistemin karmaşık ve sofistike görünümlerine daha kapsayıcı şekilde tanı koyma imkanı veren bir seçenek sunar.
Depresif spektrum bozuklukları nelerdir?
“Depresif Spektrum Bozuklukları” depresyonun merkezi bulgu ve klinik tablonun karakteristiği olduğu bir grup psikiyatrik bozukluğu ifade eder. Depresif Spektrum Bozuklukları depresyon sendromlarından oluşan heterojen bir psikiyatrik bozukluk grubunun modern sınıflama sistemlerindeki adıdır.
Günümüzde dünyada psikiyatrik bozuklukların tarif edilmesine ve teşhis edilmesine yönelik kullanılacak standart kriterleri ve yöntemleri belirleyen ve psikiyatrik bozuklukları tanımlamak için ortak bilimsel bir dil oluşturmak üzere geliştirilmiş uluslarası tanı rehberleri mevcuttur. Psikiyatrik tablolara teşhis konurken, bu tanı rehberlerine göre değerlendirme yapılır.
Bu tanı rehberlerinden yaygın kullanılan başlıca iki tanesi Amerikan Psikiyatri Birliği’nin tanı rehberi olan DSM-5 ve . Dünya Sağlık Örgütü’nün tanı rehberi olan ICD-11’dir. Yanlarında eklenen sayılarından da anlaşılacağı üzere, bu tanı rehberleri bilimsel araştırmaların sunduğu yeni kanıtlara göre sürekli güncellenirler ve zamanı gelince bir üst versiyon bir numara büyümüş bir kodla devreye girer.
DSM-5 sınıflama sistemine göre Depresif Spektrum Bozukluklarnın başında; Major Depresif Bozukluk gelir. Bunun yanında;
- Kalıcı Depresif Bozukluk (Distimi),
- Premenstürel (Adet dönemi öncesi),
- Depresif Bozukluk,
- Yıkıcı Duygudurum Düzenleme Bozukluğu depresyon tablosunun merkezde olduğu diğer psikiyatrik bozukluklardır.
- ICD-11’e göre de depresyon ile seyreden başlıca psikiyatrik bozukluklar:
- Tek Episodlu (Ataklı) Depresif Bozukluk,
- Yineleyici Depresif Bozukluk,
- Distimik Bozukluk, Karışık Depresyon,
- Anksiyete Bozukluğu,
Premensturel Disforik Bozukluk kategorilerinden oluşur.
Stresle ilişkili depresyon: Yaşamın zorlayıcı olaylarına psikolojik bir cevap olan gelişen depresyon nedir ne değildir?
Stresle ilişkili Depresyon, depresyonu tanımlanma yolculuğuna tarihsel olarak baktığımızda çeşitli şekillere bürünerek değişmiş, eski tanımların ve yeni tanımların bazen iç içe geçtiği bazen devamlılık gösterdiği uzun bir serüvenin bir durağıdır ve tanımlama yolculuğu hala da devam etmektedir. Bu yolculukta depresyon, kimi zaman endojen depresyon-ekzojen depresyon, kimi zaman nörotik depresyon gibi çeşitli kavramlarla tanımlanmıştır.
Aslında benzer bir durum, stresle ilişkili diye tanı kılavuzlarında sınıflanan her psikiyatrik durum için de geçerlidir.
Klinik pratikte depresyon şikayetleriyle başvuran danışanlarımıza, kendilerinin yaşadığı ruhsal sorunun ne olduğunu açıklarken depresyonun anlaşılır şekilde tanımlanması yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerle güçlükler içerebilir.
Bu nedenle, stresle ilişkili depresyon başlığını daha anlaşılır hale getirmeyi çok önemsiyorum.
Depresyonu, sadece tanımlayıcı olarak ve tıbbi modele göre tarif eden ve teşhis koyan bir bakış açısından bakıldığında, düşünsel, duygusal, bedensel, bilişsel ve davranışsal bir sendromdur. Tıbbi modelle yapılan bir tanım, uluslararsı kabul gören bilimsel tanı kılavuzlarında da belirli tanı kategoriyle sınıflandırılır. Böylece tanı koyarız.
Ancak tıbbi modelin bilimsel temelli tanımlayıcı yöntemleri ayağımızı bastığımız sağlam bir zemin sağlasa da, insan zihninin özgün karmaşık yapısı ve birçok yönüyle gizemlerini koruduğu gerçeği göz önüne alındığında, tek başına yeterli olmayabilir.
Dahası insan sadece zihninin içinde yaşamaz. Dış dünyanın olaylarına düşünsel, duygusal ve davranışsal cevaplar verir, verdiği cevaplar zihnini etkiler, böylece dış dünyayla yani içinde yaşadığı toplum ve dünyanın sosyal, politik, ekonomik ve kültürel etkileriyle de zihinsel olarak sürekli etkileşir.
Bu durumda tıbbi modelin koyduğu teşhisin sağlam zemininin üzerinde, insan zihnini anlamaya yönelik olarak daha geniş bir perspektiften ortaya konmuş; örneğin Bilişsel Kuram, Psikanalitik Kuram gibi zihinsel kuramların dinamik bakış açısına ihtiyaç vardır. Bu kuramlar, sadece tanımlayıcı değil, Psikodinamik yani zihnin akışkan, değişken ve bütüncül bir network halinde çalışan ve dünyayla etkileşen sistematiğini daha geniş açılı kavrayabilir olma imkanı verirler.
Oysa depresyonu kalıp bir tanı olarak ortaya koyduğumuzda, klinisyene de bir marangoz gibi, danışanın yaşadığı ruhsal zorlanmayı ve psikiyatrik şikayetlerini yontarak bu kalıba oturtmaya çalışmak kalır. Bu durumda, depresyonun kalıp tanıya oturduğu kadarıyla ve bu sayede tanımlanması mümkün hale gelir.
Bu tanımı yapmak ortak ve bilimsel bir dil oluşturabilmek için elbette elzemdir. Yani elbette sağlam zemin inşa edilmelidirJ
Ancak, zorlayıcı bir hayat olayına verilen, geçici ama yaşamın akışında belirgin bozulma yaratan bir ruhsal tepki olan depresif reaksiyona, sadece tıbbi bir sendrom ve bir tanı kalıbı olarak yaklaştığımızda, evet bilimsel tanımlama yapmak mümkün olur. Ancak, bilimsel bir tanı kalıbının kesin çerçevesi dışında kalan, biricik bir insan hikayesine ait detayları, yani danışanın biricik hikayesinin çok önemli unsurlarını dışarda bırakmak zorunda kalabiliriz.
Stresle İlişkili depresyon, aslında yanlızca tanımlayıcı ve tıbbi modele ait bir tanı kategorsidir. Oysa stresle ilişkili depresyonu, yani zorlayıcı bir strese verilen ruhsal cevapbı hem tanımlayıcı tıbbi bir tanı, hem de zihinsel kuramlar temelinde psikodinamik açıdan bir bütün olarak ele almak birlikte değerlendirdiğimizde, daha bütüncül olarak kişinin yaşadığı ruhsal durumu kavramak mümkün olabilir.
Böylece, klinik pratikte depresyonu sadece tıbbi tanımlayıcı modelle değil, zihinsel kuramlarla (aslında bütün psikiyatrik bozuklukları)değerlendirdiğimizde, tanımlayıcı tıbbi modelin sağladığı sağlam bilimsel zeminin üzerinde yükselen ve dört bir etrafı geniş açıyla izlemeyi sağlayan bir kuleden psikiyatrik soruna bakmış oluruz.
Bu kuleden bakmak, stresle ilişkili durumları psikiyatrik ve psikolojik açıdan kavrayabilmek ve formüle etmek için elzemdir.
Bu yaklaşım bize, özellikle tedavide büyük bir avantaj sağlar. Çünkü hem biyolojik hem psikolojik, hem de gerekirse sosyal ve kültürel boyutuyla bir bütün olarak kavradığımız ve formüle ettiğimiz bir ruhsal soruna hem ilaç hem psikoterapi hem de gerekiyorsa psikososyal müdahalelerle tedavi etmeyi mümkün kılar.
DSM-5 Ve ICD-11 strese verilen depresyon cevabını nasıl tanımlar?
ICD-11
Stersle İlişkili Depresyon ICD-11’ de Uyum Bozukluğu başlığı altında tanımlanır.
Uyum bozukluğu, gösterilebilir bir psikososyal veya bir den çok stresörlere verilen maladaptif (sorun ve srounun yarattığı stresle başetme açısından uygun olmayan ve işlevli olmayan zihinsel tepkiler) bir cevaptır. Örneğin, hastalık, boşanma, ekonomik sorunlar, iş veya evde çatışmalı durumlar gibi stresörler söz konusu olabilir.
Uyum bozukluğunun karakteristik özelliği, sürekli stres faktörü ve onun yarattığı sonuçları sürekli şeklide düşünmek, zihninde sürekli bunlarl a meşgul olmaktır.
Bu düşüncelere yoğun bir kaygı ve bazen de başka olumsuz duygular eşlik eder. Kişi iş, özel , sosyal yaşamında, öğrenciyse eğitim hayatında, yani hayatın önemli alanlarında belirgin bir bozulma, etkilenmeye yol açar.
Stres faktörünü hatırlatan durumlar, sürekli stresi ve sonuçlarını düşünme, bunlarla aşırı derecede meşgul olmayı artırır.
Stresli durumu hatırlatan şeylerden kaçınma davranışları olabilir.
Stresi izleyen bir ay içinde ortaya çıkar ancak kimi zaman bu 3 aya kadar uzayabilir. Stres yaratan durum geçtikten sonra, Uyum Bozukluğu bulguları 6 ay içinde geçer.
Uyum Bozukluğu semptomları, stres faktörünün geçmesi kadar, yeterli destek sağlanması veya kişinin sorunla ek başetme stratejileri geliştirmesi ile de düzelebilir.
Bu durumu açıklayacak başka zihinsel bir hastalık yoktur. Örneğin Bipolar Bozukluk, tekrarlayıcı Depresif Bozukluk, vb. Yas ve kayıp söz konusu değildir.
Uyum bozukluğu depresyon semptomlarla ortaya çıkabileceği gibi, anksiyete veya “dışavurma davranışları” olarak adlandırılan sigara, alkol veya uyuşturucu madde kullanımında artma olarak da görülebilir.
Stresle ilişkili depresyonun normal bir tepki ile sınırı nedir?
Stresli bir hayat olayı sonrası “depresyona girdim” , “depresyondayım” ifadeleri uygun mudur?
Uyum bozukluğunu strese verilen normal cevaptan ayıran nedir?
Bu ayrımı yapmayı sağlayan ve strese uyum bozukluğu şeklinde psikiyatrik bir bozuklukla cevap verildiğini gösteren en önemli kriter, stres sonrası ortaya çıkan psikiyatrik semptomların kişinin aile, sosyal, eğitim, iş hayatı ve hayatın diğer önemli alanlarında belirgin bir bozulma yaratmasıdır. Yani kişi, stres sonrası hayatını doğal akışında sürdüremez olur veya sürdürmekte çok zorlanır.
Bu durum olumsuz hayat olaylarına verilen duygusal tepkiden, demoralize bir ruh halinden ayrılmalıdır. Bu tür doğal duygusal tepkiler, geçicidir ve birkaç içinde düzelir.
Eğer stres yaratan olay çok ciddi ise, bu travmatik bir duruma verilen normal tepki olarak değerlendirilmelidir ve Akur Stres Reaksiyonu olarak adlandırılır.
Akut stres yaratan olaylar, örneğin beklenmedik ani bir iş kaybı, genellikle çabucak semptomların başlamasına yol açar, oysa daha devamlılık gösterenm hayat olayları, örneğin süregiden bir evlilik sorunu, semptomların daha geç zamanda orty çıkıp daha uzun sürmesine yol açar.
Çocuklarda stresli yaşam olaylarına bağlı gelişen uyum bozuklukları doğrudan depresyon, anksiyete şeklinde değil, yıkıcı davranışlar, bedensel şikayetler (başağrısı, karın ağrısı gibi), hiperaktivite ve odaklanma sorunları, uyku sorunları, artmış bağımlılık, yatak ıslatma, yaşına göre daha çocuksu davranışlara gerileme gibi davranışlarla ortaya çıkabilir.
Ergenlerde ise uyum bozuklukları, madde kullanımı, aşırı riskli davranışlar şeklinde görülebilir.
Yaşlılarda ise, bedensel şikayetler, sağlık endişeleri daha fazla görülür.
Uyum Bozukluğunun, Travma Sonrası Stres Bozukluğundan (TSSB) farkı, çoğunlukla TSSB’de stres faktörünün çok ciddi, tehditkar ve dehşet verici tabiatta olmasıdır. Ama bir çok kişi, bu iki ruhsal tepkiyi bir arada da verebilir. Bu yüzden teşhis koyulurken, stres faktörünün niteliğinden çok, semptomların teşhis kriterlerini ne kadar sağladığı dikkate alınır.
Ayrıca, stresli hayat olayları varolan bir psikiyatrik bozukluk varsa, bunu tetikleyebilir ve hastalıkta alevlenmeye yol açabilir. Bu uyum bozukluğundan farklıdır ve var olan bozukluğun bulguları uyum Bozukluğunun bulgularıyla hiç çakışmıyorsa ve ayrı bir durum olarak ortaya çıkmışsa iki teşhis ayrı ayrı konabilir.