Psikiyatride kullanılan bütün ilaç tedavilerinde, hekim-danışan arasındaki terapötik işbirliğinin oluşması, en önemli tedavi edici unsurlardan biridir. Terapötik ilişki, güven ve iyi bir iletişime dayalı, danışanın anlaşıldığını hissettiği bir doktor-hasta ilişkisi demektir. İyi bir terapötik ilişkinin varlığı, danışanın düzenli bir ilaç tedavisine uyum gösterilmesine yardımcı olur.
Güvenli bir terapötik ilişkiyi sağlayacak unsurların başında, danışanın planlanan tedavide kullanılacak ilaçlar ve dozları, kullanma süreleri ve şekilleri, ilaçların etki ve yan etkilerine dair ayrıntılı bilgilendirilmesi gelir.
Danışan, ilaç tedavisinin tam olarak neyi hedeflediğine, hedefe tam ulaşılıp ulaşılamadığına nasıl ve neye göre karar verileceğine, tedavinin ne kadar süreceğine, neye göre ve nasıl sonlandırma kararının alınacağına, tedavinin nasıl kesileceğine dair bilgi sahibi olmalıdır. Böylece, danışanın zihninde ilaç tedavisi ile ilgili bir yol haritası oluşabilir. Bu yol haritasında değişiklikler gerektiğinde de bunu psikiyatri hekimi ile birlikte değerlendirebileceğine tam güven içinde olmalıdır. Böylece sağlanacak bir terapötik ilişki, ilaç tedavisine uyumu artıran en önemli unsurların başında gelir.
Özellikle anksiyete durumlarında, sağlık endişelerinin yüksek olduğu psikiyatrik sorunlarda zaten yüksek olan endişe ve riskli durumlara aşırı duyarlılık hali, iyi kurulmamış bir terapötik ilişki söz konusuysa ilaç tedavisine yönelik olarak da ortaya çıkabilir. Böylece ilaçla ilgili olağan ve beklenen yan etkiler bile, danışan tarafından riskli bir durumun belirtisi gibi değerlendirilerek sağlık endişesini artırabilir. Bu da tedaviye uyumun aksamasına yol açabilir. Bu gibi klinik durumlarda, yukarıda belirtilen güvenli tedavi ilişkisinin oluşması, tedaviye uyum açısından özellikle önem taşır.
Psikiyatrik bozukluklarda ilaç tedavileri ve /veya psikoterapi uygulamasına nasıl karar verilir?
Psikiyatrik sorunların tedavisinde ilaç tedavisinin nerede bitip, psikoterapinin nerede başladığını her zaman net olarak belirlemek kolay değildir.
Bunun yanında, sadece ilaç tedavisinin yetersiz sonuç verdiği durumlarda, kronik ve uzun süreli sorunlarda, psikososyal faktörlerin ön planda olduğu klinik durumlarda ilaç tedavileri ve psikoterapi birlikte uygulanabilir ve birinin tek başına uygulanmasından daha etkilidir.
Psikiyatrik bozuklukların tedavisinde, ilaç tedavisinin ve psikoterapinin beraber uygulandığı model olan kombine tedaviler, başta depresyon ve anksiyete bozuklukları olmak üzere birçok zihinsel sorunun tedavisinde sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Hem ilaç tedavilerinin hem de psikoterapilerin etkinliği ayrı ayrı kanıtlanmıştır, dolayısıyla bu tedavilerin beraber kullanılmasının etkili bir yöntem olması şaşırtıcı değildir.
Zihinsel bozuklukların gelişmesinde hem biyolojik (genetik, beyinde yapısal, kimyasal veya işlevsel bozukluklar,vb.) hem de psikososyal (olumsuz yaşam olayları, çocukluk çağı travmatik yaşantıları, kayıplar vb.) nedenlerin çoğu zaman iç içe olduğu ve beraber rol oynadığı göz önüne alındığında, hem ilaç tedavilerinin, hem de psikoterapilerin farklı mekanizmalarla farklı klinik tablolar sergileyen kişilerin tedavisinde etkili olması beklenir.
Psikiyatride ilaç ve psikoterapinin birlikte uygulandığı kombine tedavilerin avantajları:
- tedavi cevabını güçlendirir,
- iki farklı yöntemle tedavi ihtimali artmış olur,
- tedavi daha geniş bir alanda uygulanmış olur,
- kişinin tedaviye uyumunu artırır.
Tedavi uyumun artması, güven ilişkisinin artmasıyla ilişkilidir. Çünkü psikoterapi ilişkisi içinde danışanın, ilaç tedavisi ile ilgili yanlış yargılarla baş etmeyi, yan etkileri daha kolay yönetmeyi, yaşadığı zorlukları ifade etmeyi mümkün kılan güvenli ve sağlıklı bir iletişim ortamı mevcuttur.
Psikoterapi tedavisine ilaç tedavisinin eklenmesi, şikayetlerde sağlanan hızlı düzelme sayesinde yaşam kalitesinde artış sağlar. Bu düzelme, psikoterapi çalışması sırasında yapılacak olan kendini araştırma çalışmasına verimli bir zemin hazırlar, psikoterapi çalışmasının verimliliğini artırır.
Psikiyatride ilaç ve psikoterapinin beraber kullanıldığı durumlar nelerdir?
İlaç ve psikoterapinin beraber kullanıldığı tedavi modeli:
- depresif bozukluk,
- anksiyete bozuklukları,
- yaşam krizleri,
- doğrudan psikiyatrik bir tanı olmadığı ama günlük yaşamda kişinin işlevselliğini olumsuz etkileyecek düzeyde ruhsal yükler ve zorlanmalar yaratan hayat olaylarının olduğu durumlarda özellikle etkilidir.
- Şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar, Bipolar Bozukluk gibi kronik seyirli ruhsal hastalık tiplerinde ise tedavi protokolü tümüyle, hastalığın alevlenme dönemlerini yatıştıran atak yatıştırıcı ve yeniden alevlenmeyi önleyen koruyucu ilaç tedavileri üzerine kuruludur.
Bu hastalıklarda, kronik ruhsal hastalığı olan bireyin ve yakınlarının, hastalık ve tedaviler konusunda bilgilendirilmesi (psikoeğitimi), hastalığın yarattığı ruhsal yüke psikolojik destek, sosyal, bilişsel vd. çeşitli zihinsel becerileri artırmaya yönelik beceri kazandırma terapileri gibi bu bozukluklara özgü psikoterapi yöntemleri yardımcı bir unsur olarak yer alır.
Psikoterapi ve ilaç tedavisinin psikiyatri tedavilerinde yeri nedir?
Bir çok kişi psikiyatrik ilaçlar kullanmakla ilgili endişeler dile getirmektedir. Bu endişelerin başlıcaları;
ilaçların bağımlılık yapacağı veya bırakıldığında şikayetlerin geri döneceği için bırakmanın mümkün olmayacağı,
ilaçları kullandıklarında kişiliklerinin, tepkilerinin ve kendilerini hissetme ve ifade etme şekilerinin değişeceği, gibi endişelerdir.
Bu nedenle “ilaçları ne kadar süre kullanacağım?”, “bu ilaçlar benim hissetme becerimi, tepkilerimi, kişiliğimi değiştirecek mi?” gibi sorularla sıklıkla karşılaşırız.
Öte yandan bir çok kişi ilaçları şikayetlerini çabucak düzeltecek bir “sihirli değnek” olarak düşünür. Kendini anlamak, zihinsel olarak yeniden yapılandırmak, sorunlarla yeni ve işlevsel baş etme becerileri öğrenmek gibi zaman alacak ve zorlu yöntemlerdense, bir ilaç alıp rahatlamayı tercih edebilir.
Psikoterapiler zaman alıcı ve maliyetlidir ve çoğu zaman ilaç tedavileri gibi sosyal güvenlik sistemleri tarafından ödenmeyebilir.
Psikoterapiler de her ne kadar kanıta dayalı tedaviler olsalar da, psikoterapilerin etki mekanizmalarını ve sonuçlarını ilaç tedavileri kadar çabuk ve somut ortaya koymak çoğu zaman mümkün değildir.
Psikiyatride ilaç tedavileri, özellikle ciddi şikayetleri olan kişilerde hızlı ve etkili sonuç sağlamasıyla, psikiyatrik bozukluğun yoğun ve zorlu olduğu akut dönemlerde iyileşme ve yatışmayı sağlar. Ancak, ilaç tedavileri psikoterapiler ile birlikte uygulandığında, psikiyatrik soruna zemin ve yatkınlık oluşturan psikolojik unsurları değiştrimeyi ve yeniden yapılandırmayı sağladığı için, çoğu psikiyatrik sorunda tekrarlama riskini önemli ölçüde azaltır. Bu durum, ilaçların bağımlılık yapacağı veya bırakıldığında şikayetler geri döneceği için bırakmanın mümkün olmayacağı gibi endişelere cevap oluşturur. Çünkü ilaç tedavileri kesildiğinde, eğer sorunlara zemin oluşturan durumlar değişmemişse, sağlanan iyilik hali korunamayabilir. Bu durumda şikayetlerin yeniden ortaya çıkması söz konusu olur. Bu durum kişi tarafından, ilacı kesemiyorum, bağımlılık yaptı şeklinde yanlış yorumlanabilir. Oysa durum, ilacın kesilmesiyle değil, altta yatan nedenlerin değişmemesi ile ilişkilidir.
Psikiyatrik ilaçlar kullandıklarında kişiliği, davranış ve tepkileri ve kişinin kendini hissetme ve ifade etme şeklinin beklenmedik ve istenmedik yönde değişeceği gibi düşünceler ise, dayanaksızdır. Çünkü, psikiyatrik tedaviler kanıta dayalı, genel tıptaki diğer ilaç tedavileri gibi deneysel yöntemlerle etkileri sınanmış tedaviler olduğu için, hedeflenen şikayetlerin düzelmesi dışında zihinde beklenmedik ve kalıcı bir değişikliğe neden olmazlar. Bu anlamda, hipertansiyon veya şeker hastalığı gibi durumların tedavileri ile benzerdirler, sadece hedeflenen alana etki ederler.