
Dünya Sağlık Örgütü, ruh sağlığını şekillendiren faktörlerin sadece zihinde olup bitenlerden ibaret olmadığını belirtiyor. DSÖ’nün tespiti sosyal, ekonomik ve politik unsurların ruhsal iyilik ve ruh sağlığını şekillendirdiği gerçeğine işaret ediyor.
DSÖ’nün işaret ettiği bu yaklaşıma göre, gerek psikiyatrik bozuklukları (özellikle de stresle ve travmayla ilişkili psikiyatrik bozuklukları); gerekse psikiyatrik bir bozukluk olmasa da kişinin ruhsal sağlığında şiddetli zorlanma olan durumları, yalnızca bireysel değil, sosyal, ekonomik ve politik sorunların da yol açtığı bir tıbbi durum olarak bütüncül bir yaklaşımla ele almalıyız.
Son zamanlarda ülkemizde yaşanan sosyal ve politik gelişmelerin toplum ruh sağlığına ve toplumsal olarak ruhsal iyiliğimize kısa ve uzun vadeli etkilerini bu yaklaşımla değerlendirdiğimizde, toplumsal olarak ruhsal sağlığımıza ve iyiliğimize kısa ve uzun dönemde ciddi bir tehdit oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Bughra ve Ventriglio, “Ruh sağlığının politik belirleyicileri” adlı makalelerinde ruh sağlığını değerlendirirken, politik unsurlara dikkat etme ihtiyacı olduğunu tespit ediyorlar. Daha da önemlisi, hak savunuculuğunun ruh sağlığı profesyonellerinin eğitiminde ve pratiğinde kritik bir öneme sahip olduğunu, çünkü ancak böylece politika yapıcıları haksızlığı ortadan kaldırmaya zorlayabileceğimizi belirtiyorlar (Bhugra D, Ventriglio A. Political determinants of mental health. Int Journal of Social Psychiatry. 2023 May;69(3):521-522).
Bughra ve Ventriglio, ülkemizde güncel olarak yaşadığımız sosyal ve politik gelişmelerle çok yakından ilişkili önemli bir bilimsel tespit daha yapıyorlar: Ruh sağlığını şekillendiren politik belirleyicilerden birinin gücün nasıl elde tutulduğu ve nasıl kullanıldığı olduğunun altını çiziyorlar. Gücün nasıl kullanıldığının, toplumun ruh sağlığı üzerinde etki yarattığını bilimsel bir gerçek olarak tespit ediyorlar.
Bu bilimsel tespit, son zamanlarda yaşadığımız politik olaylara tepki olarak ortaya çıkan protesto davranışlarına yönelik “güç kullanma” tarzının, toplumun ruh sağlığı ve ruhsal iyiliği üzerindeki etkisini değerlendirmek için önemli bir pusula niteliğinde.
Kendini özgürce ifade etmek, kendini ifade ettiğinde saygı görmek, ne söylediğinin dinlenmesi ve duyulması, bir insan olarak var olduğumuzu ve değerli olduğumuzu fark etmenin en temel şartlarından biridir. Bu yüzden ifade özgürlüğü temel bir insan hakkıdır. Kimseye zarar vermeden kendimizi ifade ettiğimizde dinlenmiyorsak, hele de sözel veya fiziksel şiddet ile karşılaşıyorsak bu ruhsal iyiliğimizde ciddi şekilde olumsuz bir etki yaratır ve bozar. Dahası, sadece kişisel olarak değil, buna tanık olanların da ruhsal iyiliğini bozar, çünkü insanın sosyal etkileşim içinde olan bir doğası vardır. Eğer bu durum sürekli ve telafi edilmeden devam ediyorsa ruhsal sağlığımız da bozulur. Üstelik sadece bireysel değil, toplumsal ruh sağlığımız da bozulur. İnsan ruhuna gücün kötüye kullanılması yani zulüm çok zararlıdır, ruhsal sağlığını bozar.
Gücün tek elde toplandığı ve barışçıl şekilde anayasal haklarını kullanan kişilere karşı orantısız şekilde kötüye kullanıldığı bir durumla karşı karşıya olduğumuz güncel gelişmelerin, toplumun ruhsal sağlığına kısa ve uzun vadede verdiği ve vereceği ciddi zararlara dikkat çekmek ruh hekimleri olarak görevimizdir. Çünkü bize emanet olan ruh sağlığını iyileştirmek ve korumak yalnızca psikoterapi odasında yaptığımız çalışmalardan ibaret olamaz. DSÖ’nün ve bilimsel kanıtların da belirttiği gibi, ruh sağlığı sosyal ve politik olayların da etkilediği bir bütündür. O halde ruh sağlığını iyileştirmek ve korumak için sosyal ve politik olayların toplum ruh sağlığına etkisini ortaya koymak da ruh hekimleri olarak bize emanet bir görevdir.
Sonuç olarak, ruhsal sağlığın yalnızca, zihnimizin içinden kaynaklanan faktörlerden değil, çevremizde olan biten sosyal ve politik olaylardan da etkilendiğini göz önüne aldığımızda, gücün kötüye kullanılmasıyla şekillenen son sosyal ve politik gelişmeler toplumsal olarak ruh sağlığına ve ruhsal iyiliğe kısa ve uzun dönemde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.