Çocuk cinayetleri tıpkı kadın cinayetleri gibi tekrar eden bir kalıp (patern) halinde yaşanıyor. Katledilenler değişse de, katliam tarzı benzer ortak özellikler taşıyor. Adeta tek katili olmayan seri cinayetler bunlar. Ancak bu seri cinayetler, münferit bir caninin kişisel kötülüğü ile yaptıklarından ibaret değil.
Öyle görünüyor ki toplumumuzda, bu birbirine benzer ortak özellikler taşıyan seri cinayetleri üreten dehşet verici odaklar var. Eğer bilimsel yöntemlerle uygun bir inceleme yapılsa tespit edilebilir ki; belli zihinsel ve toplumsal dinamiklerin oluşturduğu bir kaynak bu cinayetleri, bir fabrika gibi durmadan üretiyor.
Her şeyden önce, canilerin, yardımcılarının, sessiz kalanların, göz yumanların, doğrudan ve dolaylı katliamla teması olan herkesin üzerine hukukun demir yumruğunun inmesi, doğrudan ve dolaylı cinayete karışmış canileri cezalandırması olmazsa olmaz koşul. Bu cezalandırma acil. Hiçbir dini, siyasi, sosyal tereddüt olmadan diğer potansiyel caniler için caydırıcı olmak zorunda. Canileri cezalandırmakta gösterilen tereddütlerin, savsaklamaların, yüreklendirmelerin ağır bedelini yaşıyoruz.
Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere, aile ve sosyal yapı ile ilgili konularda politika üretmekle sorumlu olan bütün kurum ve kuruluşlar bu canice katliam kalıplarını, bu devam eden seri cinayetlere kaynak oluşturan toplumsal unsurları acilen mercek altına almalı. Hukukçular, sosyologlar, ruh sağlığı profesyonelleri, siyasetçiler ve konuya dahil olması gereken bütün paydaşların acilen seferberlik halinde bu seri cinayet kalıplarını inceleyip değerlendirerek, bu ağır toplumsal sorunu çözmek üzere harekete geçmek boynunun borcudur, boynumuzun borcudur.
Eğer samimiyetle Türk aile yapısına, milli ve manevi temel değerlerimize sahip çıkmak, korumak istiyorsak; bunu insanların giyim tarzını, kızlı erkekli bir araya gelmelerini, cinsel yönelimlerini vb. değil, çocukları ve kadınları canice katleden ve bunu topluca ört bas eden ve görmezden gelen zihin dünyamızı ve toplumsal dinamikleri hedef alarak yapabiliriz. Söz konusu toplumsal dinamiklerin şiddet dolu, kötü niyetli, katı ve önyargılı, şekilci, yüzeysel, herkesi kendi sığ ve dar dünya algısında hizalanmaya zorlayan zihin dünyasıyla can, kan, umut ve temel toplumsal değerlerimizi hızla kaybediyoruz.
Birileri açık giyindi, alkol aldı, flört etti, cinsel yönelimi farklı oldu diye toplumsal değerlerimize hiçbir şey olmaz. Hoşgörüyle kucakladığımızda, ötekileştirmediğimizde sadece birlik oluruz ve duygusal olarak zenginleşiriz. Anadolu irfanı farklılıkların yarattığı gerginlikleri kadim hoşgörü ve mizah duygusuyla eritip sarmalayıverir. Ama şiddetin en korkuncunu manevi değerlerimiz adına koruduğumuzda, görmezden geldiğimizde, caniliği cesaretlendirdiğimizde aile yapımız ve temel değerlerimiz çürür ve çöker.
Seri cinayetlerin işlendiği, örtbas edildiği, görmezden gelindiği bir mahallede hiç kimse güven duygusunu koruyamaz. Caniliğin kol gezdiği ve cesaret bulduğu yerde içimizdeki korku ve suçlulukla baş edemeyiz. Güven duygusu olmayan yerde ruhsal iyilik ve sağlık hiçbirimiz için mümkün olmaz.
Öfkemiz ve acımız bize yol göstersin.
Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı olmak üzere herkesi, hepimizi görevi iyi yapmaya, boyunlardaki ağır emanete sahip çıkmaya çağıralım.